22 Haziran 2007 Cuma

Bodrum Tatil Sayfası evden eve nakliyat, evden eve, evdeneve kargo, evden eve kargo, evdeneve, nakliyat

Homeros'un yazılarında geçen, geçmişi çağlar öncesine uzanan Bodrum (antik adıyla Halikarnassos) tatil için de en az tarihi kadar çeşitli fırsatlar sunmaktadır. Türkiye'deki tatil yerleri içerisinde eninde sonunda deneyeceğiniz yerlerden birisi olan Bodrum tatil mekanları arasında sizi en çok eğlendireceklerden bir tanesi. Yaz tatili için olmazsa olmazlar olan güneş, deniz ve kumun yanısıra; Bodrum otelleri, eğlence mekanları, gece hayatı fırsatları ile eşsiz bir tatil yaşamanız için en iyi fırsatlardan biri. Bodrum tatil olanakları gördüğü yoğun ilgiye paralel olarak, pek çok gelir grubundan insanları ağırlamaya elverişli değişik özelliklerde otellerden ve konaklama tesislerinden oluşmaktadır.

Bodrum otelleri ile sizi ağırlamaya, Bodrum kiralık araba (rent a car) şirketleri ile sizi gezdirmeye, Bodrum emlak ofisleri ile size Bodrum'daki yaşayacaklarınızı bir ömre taşımaya yardım etmeye, Bodrum tatil yerleri ile size günlük strestlerden arınmanız için hizmet etmeye hazır.

Bodrum tatil cennetinde ilginizi çekebilecek başlıca eserler ya da bölgeler şunlardır: Antik Tiyatro, Kaya Mezarları, Myndos Kapısı, Çıfıt Kale (Aspat), Antik Kentler: Myndos (Gümüşlük), Termena (Akçaalan) Telmisos (Gürece), Kadıyanda (Aşağıgöl), Theangela (Etrin) Yarımada, Stratonikeia, Lagina, Sedir Adeun (Kedreae), Sarnıçlar, Bodrum Kalesi (Saint Petrum), Mustafa Paşa Cami, Tepecik Cami, Adliye Cami; Güvercinlik, Torba, Gölköy, Gündoğan, Yalıkavak, Gümüşlük, Kadıkalesi, Turgutreis, Akyarlar, Bağla, Aspat, Ortakent, Bitez, Karaada, Ada Boğazı (Akvaryum) plajları.



Eski zamanlardan beri insanlar kendilerini özel hissetmek ve kendilerine yakışan, uyan kıyafetler diktirmek için hep terzileri tercih ettiler. Çünkü terzilerin işciliği her zaman özel, özenli, farklı ve değerliydi.
Laliz.biz'i özenle çalışan bir terziye benzetelim. Ama öyle bir terzi ki, size beklediğinizden fazlasını veren bir terzi.
Hayal edin, Dünyanın en kaliteli kumaşları, usta terzilerin el emeği ile sizler için yeni tasarımlarla buluşuyor ve eşsiz giysilere dönüşüyor.
Bir düşünün!!!

Sizin ölçülerinizi iyi analiz edip ve değerlerinizi sizi daha iyi anlamaya çalışıyoruz. Edindiğimiz bu bilgi ve değerler ışığında sizi en iyi şekilde temsil edecek çalışmalar ortaya koyuyoruz. Yani bir terzi titizliğinde, size en yakışan elbiseyi dikiyoruz.
İşte Laliz.biz ekibi bu felsefeyi kendisine yol edinmiş, gideceği yönü ve ulaşmak istediği noktayı bilen yenilikçi, tecrübeli, dinamik, lider, atak, sürekli gelişmelere açık, zamanın ruhunu taşıyan, tasarımlarına önem veren, kararlı ve hedef odaklı çalışan bireylerden oluşmaktadır.

evden eve nakliyat, evden eve, evdeneve kargo, evden eve kargo, evdeneve, nakliyat, kargo, taşımacılık, şehirlerarası evden eve nakliyat, ayazoğlu evden eve, ayazoğlu, rıfatoğlu evden eve, rıfatoğlu evdeneve, rıfatoğlu evdeneve

Lal Design, Lal Soft, Lal Host, yazılım hizmetleri, tasarım hizmetleri, web sitesi, hosting hizmetleri, ahmet kater, alan adı tescili ve tüm web sitesi çözümleri sunar. ayrıca e-bülten ebülten ve banner tasarımları yapar. flash sitelerini de unutmamak lazım. web sitesi deyince lal design ı tercih etmelisiniz. www.islertikirinda.com www.laldesign.net www.lalsoft.net www.lalhost.net www.laliz.biz www.lal.web.tr www.oburada.com arkadaşlık sitesi dating sitesi www.ilkbilensizolun.com haber portalı kurar, e-ticaret siteleri ve web sitesi yönetim panelleri kurar. web sitesi yönetim paneli www.laliz.biz sitesi altında. ayrıca haber portalları da inşa eden lal design ın yaptığı çalışmaları görmek için www.laldesign.net sitesini ziyaret ediniz. web reklamlarında da lal design internet hizmetleri yine yanınızda. web sitenize admin mi lazım, o zaman bizi arayın, yani lal design internet hizmetleri. lal design internet hizmetleri bir laliz.biz kuruluşudur. laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalhost.net yani lalhost.net lal host hosting hizmetleri windows ve linux tabanlı sunucuları ile yüksek hızlı güvenli hizmeti sizlere sunuyor. ayırca yine www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalsoft.net lalsoft.net lal soft müşterilkerine web tabanlı yazılım çözümleri sunar. yani www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubu tam teşekküllü web hizmetleri sunmanın gayreti ile yatırımlarına devam ediyor.

Tırmanış Teknikleri evden eve nakliyat, evden eve, evdeneve kargo, evden eve kargo, evdeneve, nakliyat, kargo, taşımacılık, şehirlerarası evden eve na

Tırmanış Teknikleri Dağcılığın temelini oluşturan yürüyüş ve kampçılığın ardından büyük bir adım olarak addedilen tırmanış çalışmaları gelir. Tırmanış tekniğini Kaya Tırmanışı, Buz/Kar Tırmanışı takip eder. Bu bölümde Tırmanış tekniği üzerinde durulacaktır. İp, karabina düğüm + Emniyete alma + İp ile iniş ve çıkış


Eski zamanlardan beri insanlar kendilerini özel hissetmek ve kendilerine yakışan, uyan kıyafetler diktirmek için hep terzileri tercih ettiler. Çünkü terzilerin işciliği her zaman özel, özenli, farklı ve değerliydi.
Laliz.biz'i özenle çalışan bir terziye benzetelim. Ama öyle bir terzi ki, size beklediğinizden fazlasını veren bir terzi.
Hayal edin, Dünyanın en kaliteli kumaşları, usta terzilerin el emeği ile sizler için yeni tasarımlarla buluşuyor ve eşsiz giysilere dönüşüyor.
Bir düşünün!!!

Sizin ölçülerinizi iyi analiz edip ve değerlerinizi sizi daha iyi anlamaya çalışıyoruz. Edindiğimiz bu bilgi ve değerler ışığında sizi en iyi şekilde temsil edecek çalışmalar ortaya koyuyoruz. Yani bir terzi titizliğinde, size en yakışan elbiseyi dikiyoruz.
İşte Laliz.biz ekibi bu felsefeyi kendisine yol edinmiş, gideceği yönü ve ulaşmak istediği noktayı bilen yenilikçi, tecrübeli, dinamik, lider, atak, sürekli gelişmelere açık, zamanın ruhunu taşıyan, tasarımlarına önem veren, kararlı ve hedef odaklı çalışan bireylerden oluşmaktadır.

evden eve nakliyat, evden eve, evdeneve kargo, evden eve kargo, evdeneve, nakliyat, kargo, taşımacılık, şehirlerarası evden eve nakliyat, ayazoğlu evden eve, ayazoğlu, rıfatoğlu evden eve, rıfatoğlu evdeneve, rıfatoğlu evdeneve

Lal Design, Lal Soft, Lal Host, yazılım hizmetleri, tasarım hizmetleri, web sitesi, hosting hizmetleri, ahmet kater, alan adı tescili ve tüm web sitesi çözümleri sunar. ayrıca e-bülten ebülten ve banner tasarımları yapar. flash sitelerini de unutmamak lazım. web sitesi deyince lal design ı tercih etmelisiniz. www.islertikirinda.com www.laldesign.net www.lalsoft.net www.lalhost.net www.laliz.biz www.lal.web.tr www.oburada.com arkadaşlık sitesi dating sitesi www.ilkbilensizolun.com haber portalı kurar, e-ticaret siteleri ve web sitesi yönetim panelleri kurar. web sitesi yönetim paneli www.laliz.biz sitesi altında. ayrıca haber portalları da inşa eden lal design ın yaptığı çalışmaları görmek için www.laldesign.net sitesini ziyaret ediniz. web reklamlarında da lal design internet hizmetleri yine yanınızda. web sitenize admin mi lazım, o zaman bizi arayın, yani lal design internet hizmetleri. lal design internet hizmetleri bir laliz.biz kuruluşudur. laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalhost.net yani lalhost.net lal host hosting hizmetleri windows ve linux tabanlı sunucuları ile yüksek hızlı güvenli hizmeti sizlere sunuyor. ayırca yine www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalsoft.net lalsoft.net lal soft müşterilkerine web tabanlı yazılım çözümleri sunar. yani www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubu tam teşekküllü web hizmetleri sunmanın gayreti ile yatırımlarına devam ediyor.

14 Haziran 2007 Perşembe

İDRİCE ( gece yarısı öyküleri) Lal Design, Lal Soft, Lal Host, yazılım hizmetleri, tasarım hizmetleri, web sitesi, hosting hizmetleri, ahmet kater

Sezen Dinlenme Tesisleri sakindi o gün.Hava inanılmaz sıcaktı ve sabah saatlerinde hasbelkader uğrayıp gitmiş birkaç araba dışında pek gelen giden olmamıştı.Tesisteki personel, sıcakta kendilerinden geçmiş kediler gibi oturdukları yerde uyuyorlardı.O tür sıcakları bilirsiniz, insan bazen çıldıracakmış gibi olur,kendinden bile nefret eder..


Sezen Tesisleri, Tekirdağ'dan yirmi kilometre sonra gelen, çevresi tartalarla kaplı bir alanda çakıl taşlarının üzerine kurulmuş eski bir yapıydı.İçerideki hareketli olan tek şey kasetçalar bölümü parçalanmış,radyo istasyonlarını pek de iyi çekmeyen eski bir radyo idi.Sadece ondan bazı sesler çıkıyordu ara sıra...Meteoroloji haberlerini sunan spiker saat 14:30 itibariyle Tekirdağ'daki hava sıcaklığının otuz beş derece olduğunu söylüyordu.Allah'ım ne müthiş bir sıcak..Güneşin altında derilerini beslemek için hareketsizce yatan yılanlar bile ortalıklarda gözükmüyordu...

Uzunca süren sessizliği gümüş rengi,lastikleri kocaman bir araba bozdu..Arabanın lastikleri o kadar büyüktü ki sanki iki tane lastik birbirine yapıştırılmıştı sanki.Yavaşça yanaştı araba tesisin önüne doğru...Şoför, sanki iki katlı bir alışveriş merkezinin tıklım tıklım dolu otoparkındaymış gibi park ediyordu arabayı...Sezen çalışanları saatler süren uykularından -yaz uykusu diyebilirim- uyanmışlardı.Topu topu üç kişiydiler zaten.Hepsi görev yerlerine dağıldı..

Uzun boylu ama boyuna göre oldukça sıska olan genç çocuk itina ile masaların üzerini silmeye başladı...Şef garson kapının önüne çıkmış arabaya bakıyordu..Diğeri ise radyoda pürüzsüz çeken bir kanal arıyordu umutsuzca..Adam otomobilinden indi.Bir seksen boylarında,hafif göbekli biriydi.Saçlarının yanları iki numara kısaltılmış,üstleri ise parmaklarınızla toplasanız toka takabileceğiniz kadar uzundu.Güneş gözlüğü yüzünün neredeyse tamamını kaplamıştı..Kapıdaki şef garson hemen adımını attı dışarı ve adamı içeri davet etti.

** Hoş geldiniz efendim.Buyrun.Klimamızda biraz serinleyin.** Adam içeri girdi.Etrafa bakındı ağır ağır.Terden ıslanmış olan kırmızı gömleği sırtına yapışmıştı.Gözlüğünü çıkardı .Sol gözünün altında derin bir yara izi vardı.Sanki orası jiletle kesilmiş gibi duruyordu..Gerçekten derin bir yara..Adam yarasının üzerine konmaya çalışan sineği eliyle defetti.Şef garson, adamın gözündeki yarayı görünce tiksinti duydu
birden..Girişin yanındaki masaya oturdu adam ..

Yorgun olduğu her halinden belli oluyordu..Otururken poposunu yavaş yavaş koymuştu sandalyeye..
** Ne alırdınız efendim? Köfte,soğuk sandviç,tost,kola** Garson az önce duymuş olduğu tiksintiyi unutmuş, kazanacağı paraları düşünüyordu şimdi.
Adam garsonun suratına bakmadan cevap verdi.. ** Soğuk sandviç ve ayran** Garson kafasını emredersiniz der gibi eğdi ve büfedeki çalışana sandviç yapmasını söyledi.Adam dışarıya bakıyordu.Arabasına daldı gözleri..Epey para harcadığını düşündü...Gözündeki yaraya ısrarla konmaya çalışan sineği tekrardan kovuverdi..

Sinekler..Ne kadar da ısrarcı yaratıklar..Annesinin hayır dediği halde istediğini aldırtmak için avazı çıktığı kadar bağıran çocuklar gibi...Annesinin tokadıyla hayır kelimesinin anlamını öğren yaramazlardan farkları yoktu...Sinek tekrardan kondu..Ama bu sefer masaya. -ŞAKK !! - Adam tokadı yapıştırdı..Sonra da önünde duran peçeteyle sildi attı masanın üzerine yapışan sineğin leşini..

Adam cebinden bir sigara çıkararak yaktı..Yemekten önce sigara içmeye bayılıyordu..Ve tabii ki yemeğin ardından da..Derin bir nefes çekti sigarasından ve tam üfleyeceği sırada tesise doğru yaklaşan otobüsü gördü.Son model otobüslerden olduğu belliydi..Pırıl pırıl parlıyordu..Camında '' İstanbul - Şarköy '' yazıyordu..Dev araç tesisin önünde durdu.Kapı gür bir şekilde fıslayarak açıldı..Şef garson otobüsten inen yolculara bakıyordu..Hemen dışarı fırladı ve davet etti yolcuları..Yolculardan kimi dışarıdaki masalara yerleşti,kimi içeri girdi..Hemen hemen birçoğu ise tuvaletlere koşuverdi..

Adamın sandviçi geldi ..Domates,biber ve salatalıkla süslenmiş,içinde kaşar peyniri ve salam olan büyükçe bir sandviç..Sandviçi hazırlayan personel adamın ayranını elinde sallayarak masaya koydu..Adam ayranından bir yudum içti ve hızlı çene hareketleriyle sandviçini yemeye başladı..Sanki çiğnemeden yutuyordu..

Sezen Tesisleri uzun zamandır böyle üst üste yolcu ağırlamamıştı..Şef, bu durumun kendilerine iyi para kazandıracağını düşünürken bir yandan da yolcularla ilgileniyordu.Hemen hemen otuz kişi inmişti otobüsten...Otuz kişi...Sezen Dinlenme Tesisleri için çok büyük bir rakamdı..Bazı yolcular otobüste bekliyordu.Çünkü o kadar kişiyi ağırlayacak bir yer olma özelliğinden uzaktı burası..Aslında otobüsün arıza yaptığını ve zorunlu bir mola verdiklerini söyledi muavin,şef garsona..Arıza olsun olmasın, sonuçta para kazanmak için güzel bir gün diye düşündü şef..

Adam sandviçini büyük bir iştahla yemişti..Gözü yan masada oturan sarışın kısa saçlı kıza ilişti.Kız epey güzeldi..Bir an için uzun zamandır böyle bir güzellik görmediğini düşündü adam.Kız, elindeki haritaya dalgın dalgın bakıyordu.Yorgun olduğu gözlerinden okunuyordu.Su istemişti ve geldiğini görünce üzerinde büyük harflerle TRAKYA yazan haritayı katlayıp önüne koydu..

Adam, garsona eliyle işaret etti hesabı getir gibilerinden.O arada ortada elinde çaylarla dolaşan çocuk bir bardak çay bıraktı adamın masasına..Ama adam çay istememişti..Sinir oluyordu böyle durumlara..Çok sefer beğendiği güneş gözlüğünün yerine bir başkasını almıştı..Satıcının ısrarları sebebiyle..Neden hep istemediği şeyleri yapıyordu?..Kendine kızdı..Ama bir an için az sonra bir daha buraya asla uğramamak üzere gideceğini düşündü..Hesap geldi..Cebinde terden ıslanmış olan parayı çıkarıp verdi..

Çaydan bir yudum aldı ve bu sıcakta yapılacak en kötü şey çay içmektir dedi ve dışarı çıktı..Dışarısı yanıyordu adeta..He zamanki gibi yemekten sonra bir sigara yaktı..Bir türü bırakamamıştı şu illeti..Arabasına doğru ilerlerken tuvaletin yerini soran kızın sesini işitti..Arkasına döndü ve tekrardan vuruldu o güzelliğe..Nasıl tanışabilirim diye geçirdi aklından.Bir yandan parmaklarını çıtlatıyor, bir yandan da tuvalete giden kızın kalçalarına bakıyordu..

Sıcak iyice bastırmıştı..Muavin ve şoför otobüsün altına yatmış hararetle çalışıyorlardı.Yolcular ise bir sinema filmi izler gibi meraklı gözlerle bakıyorlardı otobüse.Daha ne kadar bekleyeceklerdi..?

Kız tuvaletten çıkmış otobüse doğru gidiyordu..Adam heyecan duydu aniden,kalbi pıtır pıtır atmaya başladı..Lisede çıkma teklifi ettiği kız geldi aklına..O anda da kalbi böyle atıyordu..Ağzındaki sigarayı yere atarak ayağıyla ezdi, gözlüğünü taktı,gömleğinin yakasını düzeltti yarım yamalak ve kıza doğru yürümeye başladı.

** Afedersiniz hanımefendi..Çakmağınız var mı acaba? ** dedi adam cebinden sigara paketini çıkarırken.Klasik bir numaraydı fakat o anda aklına başka bir şey gelmemişti.Kız, sırtında asılı olan çantasından bir zippo çıkardı ve adama uzattı..

** Teşekkür ederim ** dedi adam ve sigarasını yaktı..Çakmağı uzattı.Sakin olmalıyım dedi içinden ve net bir ses tonuyla konuşmasını sürdürdü.
** Yolculuk Şarköy'e sanırım..** Otobüsün Şarköy'den başka bir yere uğraması olanaksızdı..Saçmaladığını düşündü..

** Evet Şarköy'e gidiyorum..Ama maalesef gördüğünüz gibi otobüs arızalandı..Kötü bir gün geçiyorum..Bu sıcakta halen buradayım..Şans işte **
Kız böyle tipleri iyi bilirdi..Önce çakmak isterler daha sonra tanışmak için herşeyi yaparlar..Kız gülümsedi adama alaycı bir tavırla..Aklı, arızalanan otobüsteydi..
Adam kendisinin de Şarköy'e gideceğini belirtti..Eğer isterse kendisini de yanında götürebileceğini söyledi.Adam o kadar heyecanlanmıştı ki, sanki sıcak iki katına çıkmıştı.Sırtından beline süzülen ter damlası titreme getirdi birden.Kız adamın teklifini geri çevirdi nazik bir şekilde..

Zaten ne zaman şansım var diye düşündü..Yine kendi iğrenç işine dönecekti..Kız, adamın teklifine aslında sıcak bakmıştı fakat tanımadığı bir adamın arabasına binmek pek de iyi bir fikir değildi ona göre..Gazetelerde sıklıkla tecavüz olaylarını okurdu..
Kız düşünceli bir şekilde muavinin yanına gitti..Otobüsün ne zaman tamir edileceğini sordu.Bir yandan da arabasına doğru ilerleyen adama bakıyordu.Muavin, otobüsün motorunda bir arıza olduğunu ve yedek parça için beklemek zorunda olduklarını söyledi kıza..

Parçanın gelmesi ve takılması en azından iki saat sürer dedi muavin.Kız sinirli sinirli söylenirken diğer taraftan arabasını çalıştıran adama bakıyordu.Çabuk karar vermeliydi.Ya iki saatten fazla sürerse ne olacaktı? -LANET OLSUN--
Adama bağırarak bekle diye işaret etti kız..Adam duymadı.Otomobil yavaşça ana yola doğru çıkarken ,adam arabaya doğru koşan kızı gördü ve durdu..Kapıyı açtı..Kız arabaya bindi..

2.BÖLÜM

** Merhaba. Az kalsın gidiyordunuz.Otobüs iki saate kadar tamir olmazmış.Eğer teklifiniz halen geçerliyse....**
Adam kızın sözünü bitirmesini beklemeden atıldı.. ** Ah, elbette..** Kız okuduğu tecavüz olaylarını düşündü birden..Ama beklemek..Beklemek tecavüzden daha kötü bir şey diye düşündü..

** Ben Şenol..Memnun oldum** Şenol sağ elini kıza doğru uzatırken sol eli de okyanusun ortasında can simidine sarılan bir insanın parmakları gibi kavramıştı direksiyonu.Kız, adamın elini sıktı tebessümle..

** Aylin..Ben de memnun oldum..** Şenol kalbindeki dalgalanmaları tekrardan hissetti..Bu sefer belki de şansı açılmıştı..Mutluluk ve heyecan sarmıştı bütün benliğini..
Kız arabanın içinde keskin bir koku olduğunu farketti..Yoksa kendi üstü başı mı böyle kokuyor diye düşündü telaşlanarak.. Aylin, Şarköy'e ablasının yanına gittiğini söylerken , Şenol da hayvan ticaretiyle uğraştığını anlattı..Az türde bulunan ve yurt dışından gelen hayvanları Şarköy'de bir köylüye sattığını söyledi..Yasal bir iş yapmıyordu bu yüzden işiyle ilgili pek fazla ayrıntıya girmedi..

Asfalt sıcaktan kavruluyordu adeta..Etrafta hiçbir canlı yoktu.Allah'tan arabanın kliması var dedi Aylin yoksa gidene kadar eriyebileceğini düşündü..Şenol sohbet esnasında radyoyo açtı..Frekansı gayet iyiydi..Hızlı bir rock parçası çalıyordu..Bu tip yerlerde böyle şarkılar pek de normal değildi..Aylin çantasından çıkardığı sigara paketini Şenol'a uzattı..Sonra kendine de yaktı bir tane..Dumanı yavaşça üfledi,sanki başka sigarası kalmamış gibi..

Dumanların arasından '' İDRİCE '' tabelasını gördü..O anda radyonun sesi o kadar açılmıştı ki Aylin yerinden sıçramış Şenol ise telaşlı bir şekilde radyoyu kapatırken direksiyonun hakimiyetini sağlamaya çalışıyordu..

** Ahh...Bir an için ölecektim korkudan** dedi Aylin ve kıkırdamaya başladı..Şenol da tebessüm ediyordu..

**İdrice köy sanırım.Neden buradan gidiyoruz?** dedi Aylin ve sigarasından bir nefes çekti..Bu sefer dumanı hızlıca üflüyordu.Bir an için adamın kendisini başka bir yere götürüp saldıracağını düşündü..Defalarca tecavüz edecekti.Sonra da cinsel organına toprak dolduracaktı..Böyle bir haber okumuştu gazetede..Adam tecavüz ettikten sonra kadının cinsel organına toprak doldurup vücudunu bıçakla paramparça etmişti..Ürperdi birden..Şenol'a baktı kararsız gözlerle..

** Evet köy..Buradan Şarköy'e daha çabuk varırız..Kestirme yol yani.En azından on beş dakika kazancımız olur ** Şenol'un tavırları dünyadaki bütün yolların nereye çıkacağını bilen bir kahin gibiydi..Aylin bir an için rahatladı fakat endişesi hala devam ediyordu.

Aylin çevresine bakınıyordu..Hep tarla vardı..Her taraf tarla..Mısır,buğday ve daha bir çok türden tarla..Yollar çok bozuktu..Bu yollarda araba kullanmak ne de zordur diye düşündü Aylin..Şenol, İdrice tabelasından içeri girdi..Tabela sağa uzanan uzunca bir yolu gösteriyordu..-KAHRETSİN- .. Araba ani bir fren yaparak durdu.Aylin öne doğru fırladı fakat onu incecik belinden kavrayan kemer daha fazla gitmesine izin vermedi.

** Allah aşkına..Ne oluyor? ** Korkudan sesi titiriyordu Aylin'in..Çok korktuğu suratının bembeyaz olmasından belliydi..Şenol soluk soluğa arkasına yaslandı.

** Frenler..Frenler boşaldı..Bir an için tutmadılar..Kahretsin bir bu eksikti. ** dedi Şenol..Direksiyonun altından kaputun kolunu yukarı itti ve aşağı indi..Kaputu kaldırdı ve arızanın nedenini bulmak için dikkatlice motora doğru soktu kafasını..Aylin ne melem bir gün geçirdiğini düşünerek küfürü salladı.Önce otobüs sonra da araba..Lanet olsun, Şarköy'e gitmek bu kadar zor muydu? Önce bel kemerinden kurtuldu,kapıyı açarak dışarı çıktı,ayakta kollarını yanlara açarak gerindi ve sinirli bir şekilde kapıyı çarptı..

Kapı kapanır kapanmaz arabanın kaputu Şenol'un kafasına düştü ve öylece kalakaldı Şenol motorun üzerinde.Aylin çığlık atarak koştu.Kaputu kaldırdı ve Şenol'u kucağına alarak yere yatırdı.Gözlüğünü çıkarıp attı Şenol'un suratından..Gözündeki yara, yüzünü ekşitti..Ağlamaya başladı birden..Dudakları buruştu.Şenol'un kafasından akan kan şortunun altından uzanan güzel bacaklarına bulaşmıştı..Bir iki tokat attı Şenol'a ama hiçbir tepki yoktu..

** Şenol iyi misin? Lanet olsun ! Şenol ?? ** Şenol'un kafası kanamaya devam ediyordu..Aylin en yakın hastanenin nerede olacağı hakkında fikir yürüttü fakat öncelikle Şenol'un başına pansuman yapılması gerekir diye geçirdi aklından..En azından kanı durdurmalıydı..Şenol'u zor bela sürüyerek arabanın arka koltuğuna yatırdı. Nasıl bir yer burası,neden hiçbir araç geçmiyor?

Şenol bir şeyler söylemeye çalışıyordu fakat Aylin telaştan dediklerini duymuyordu.Bacaklarından direm direm ter akıyordu.Sütyeninin kopçaları yara yapmıştı sırtını.Anahtarı çıkardı yerinden.Bagaja yöneldi Aylin, ilk yardım çantasının orada olduğunu düşünerek..Bagaj açılmıyordu.Anahtar yamulmaya başlamıştı.Vurmaya başladı Aylin.Kız olmasına rağmen hiç de yabana atılmayacak yumruklar sallıyordu.Son birkez daha vurdu.Bu seferki çok kuvvetliydi. Bagaj, kilidi açılan bir kapı gibi ses çıkararak aralandı.

Aylin'in burnuna arabanın içindeki keskin koku gelmişti.Yavaşça kapağı kaldırdı ve midesi ağzına geldi birden,içinde bir ürperme oluştu.Elini ağzına götürdü yere çömelerek.Bagajın içinde dokuz ya da on tane yılan vıcır vıcır oynaşıyorlardı.Derileri sanki el işlemesi sanatçılığına benzer gibi rengarenkti.Birbirlerine dolanmışlardı.Kapalı kaldıkları çuvalı delip çıktıkları belliydi.Çıldırmışcasına oynaşıyorlardı..Kimi diğerinin kafasını ısırıyor,kimi ise ağzından çıkan salyaları diliyle emiyordu.Aylin sendeleyerek ayağa kalktı..Kusamamıştı.

Bagaja doğru yöneldi ürkek adımlarla ve tam kapağı kapatacağı sırada yılanlardan biri üstüne atlar gibi ileriye fırladı.Aylin çığlık atarak kenara çekildi.Bütün vücudu titriyordu.Yılan bagajdan çıkmış,yerde sürünüyordu.Aylin ani bir hareketle bagajı kapattı.Yılan yolun kenarındaki otların arasına dalmıştı..Etrafta sadece böceklerin sesleri yankılanıyordu.Şenol biraz olsun kendine gelmiş gibiydi.Başını tutuyordu gözleri yarı açık.Konuşmaya mecali yoktu fakat zorlayarak döküldü kelimeler.

** Başım..Ağrıyor..Yılanlar...** Aylin hem şaşmış hem de korkmuş gözlerle Şenol'a bakıyordu.Bir an için keşke otobüsü bekleseydim dedi.Ne yapacağını bilemez bir haldeydi.Kaçmak istedi fakat nereye kaçabilirdi.Hem de yaralı birini burada öylece bırakmak kendisinden beklenilmeyecek bir hareket diye düşündü.

Peki yılanlar..Ne anlama geliyordu..Sonra Şenol'un hayvan ticareti yaptığı aklına geldi fakat bu tip hayvanlar hiç de hoş değildi.Aylin, Şenol'un ayaklarını toparladı ve kapısını kapattı.

** Tamam hemen bir hastaneye gidiyoruz şimdi.Lütfen gözlerini açık tut..Sakın uyuma Şenol.Beni duyuyor musun?** Şoför koltuğuna oturmuş kontağı çevirmeye hazırlanıyordu.Anahtarı çevirdi telaşla.Araba çalışmıyordu.Bir...İki...Üç...Deniyordu fakat olmuyordu.Lanet olsun şu anda kız kardeşinin yanında olması için herşeyini verebilirdi.

**Çalış! Allah'ın belası araba..Çalış..** Ağlıyordu bir yandan..Gözlerinden akan yaşlar dudaklarından içeri giriyordu.Tekrar denedi.Bir hışırtı duydu sonra.Otların üzerinden geçen bir hayvanın hışırtısı gibiydi..Kafasını sola çevirdi aniden.Yüzü vahşice yanmış küçük bir çocuk ona bakıyordu..Çocuğun burnu yoktu.Kulakları da kemirilmişti.Aylin'in gözleri yuvalarından çıktı...Çığlığı bastı var gücüyle.Tekrar çevirdi kontağı korku içerisinde.Ve araba çalıştı.Gaza bastı ve araba arkasından dumanlar çıkararak hızla hareket etti.Lastikler yolda kapkara izler bırakmıştı.Öylesine ağlıyordu ki gözyaşlarından önünü bile göremiyordu.

Araba süratli bir şekilde yolda ilerliyordu..Aylin aynadan arkasına baktı korkudan gözbebekleri ufalmış bir şekilde..Gördüğü çocuk geride yoktu..Kimseler yoktu..Gaz pedalına öylesine yüklenmişti ki baldırlarındaki gerilme kendisine acı veriyordu..Şenol, arabanın arka koltuğunda - yılanlar -diyordu.Aylin telaştan Şenol'u duymadı bile.Sadece önüne bakıp arabanın hızını artırıyordu..Daha hızlı..Çok daha hızlı..

** Allah'ım!! nedir bunlar..Nerdeyim ben..Noolur yardım et bana..Yalvarırım ** diye haykırdı Aylin, İdrice yolunda hızla ilerlerken..Kafası karmakarışıktı.Olan bitenleri yorumlayacak kadar sağlıklı hissetmiyordu kendini.Öncelikle kaçmalıydı..Acaba yılanların korkusundan bir karabasan mı gördüğünü düşündü.. - hadi canım sen de güpegündüz ne karabasanı -

Yol sanki hiç bitmeyecek gibiydi.Alabildiğine uzanıyordu ..Sıcaktan eriyen yol, sanki cehenneme doğru gidiyordu..Aylin'in yüreği ağzına geldi ansızın..Çığlığı bastı..Köyde sadece onun çığlığı duyuldu sanki..Az önce gördüğü çocuk arabanın camına tutunmuş Aylin'e gülümsüyordu..İnsafsızca yanmış olan suratı cama yapışmış sırıtıyordu.Dudağının yarısı çürümüştü..Aylin cama vurmaya başladı..Bir yandan haykırıyordu.. - defol!! -....- defol!! - Çocuk elinde tutmuş olduğu kopmuş yılan kafasıyla cama vurdu...Ve birden kayboldu.. - tanrım..ne insafsızca yanmıştı suratı. -

Aylin'in bütün vücudu sırılsıklam olmuştu..Korkuyordu..Hem de hiç bu kadar korkmadığını düşünerek..Yol ileride sağa sapıyordu..Aylin direksiyonun hakimiyetini kaybetmemeye çalışıyordu..Genç bir kız için hiç te fena sayılmazdı..Hızını azaltmadan sağa saptı..Önüne neyin çıkacağını hiç düşünmemişti.Nasıl düşünebilirdi ki bu durumda...Yolun solundaki otlarda koyunlarını otlatan çoban, arabayı görünce alaycı bir tavırla baktı.Şehirliler işte..Köy yollarını boş bulduklarında kafalarına göre kullanırlar arabalarını..Buraya hiç de ait değilsiniz der gibi baktı arabanın ardından.
Bir yerde durup soluk almayı geçirdi aklından Aylin..Şenol hafifçe doğruldu..Başını tuttu.Eline bulaşan kanları görünce uykusundan yeni uyanan bir çocuk gibi etrafına bakındı..** Aylin..Nerdeyiz..Neler oluyor? ** dedi Şenol.

** Lanet olsun bilmiyorum..Bilmek de istemiyorum..Önce bir yerde durmalıyız..Daha fazla tutamayacağım şu Allahın belası direksiyonu ** Aylin ileride bir ev gördü..Bir an için içine bir huzur geldi..İnsan hiç tanımadığı bir evi görünce neden huzur duyar ki..?

Arabayı evin önünde durdurdu..Ev iki katlıydı,duvarları çatlamıştı.Mavi boya evin dış cephesini farklı gösteriyordu..Issız bir köyde böylesine bir ev..Herhalde zengin bir adamın yazlığıdır dedi Aylin..Ah bir de şu duvarlar olmasa..

Ayin derin bir nefes alarak başını direksiyona dayadı.Derinden ağlıyordu şimdi..Ağlaması iniltiye dönüşmüştü. Şenol, Aylin'in terleyen ensesini gördü..
** Aylin iyi misin? ** dedi Şenol.Aylin kafasını kaldırarak dikiz aynasından Şenol'a baktı hırçın gözlerle..Sahibi tarafından önünden yemeği alınan bir aslan gibi.Hani bilirsiniz, aslanları evcilleştirmeye çalışan insanlar olur..Ama hiçbir zaman bilmedikleri birşey vardır..Hayvanlarla şaka olmaz..Tıpkı yılanların İdrice'de yaptıkları gibi..

**İyi falan değilim..Allah kahretsin..Kimsin sen? Burası neresi? Neler oluyor burada? ** Öfkeyle cevap verdi Aylin.Şenol Aylin'in öfkesinden korkmuştu..Ama o da bilmiyordu neler olduğunu.Şenol'un hatırladığı en son şey spor arabasının motoruydu..Gerisi karanlık bir tüneldi..

**Ben hiçbir şey hatırlamıyorum.** Şenol bir yandan kanlı ellerini temizlemeye çalışıyordu.Derisi soyulana kadar ovuşturdu ellerini.
**Nasıl birşey bilmiyorsun? Peki o yılanlar ne? ** dedi Aylin.
** Yılanlar..Şey..Hayvan ticareti yaptığımı sana söylemiştim.Güney Afrika'dan gelen yılanlar onlar..Bir köylüye satacağım.** Şenol rahat tavırlarla konuşuyordu.Elbette öyle olması gerekirdi çünkü Aylin'in yaşadıklarının hiçbirisini görmemişti.

**Kapa çeneni gerizekalı.Bir insan, arabasının bagajında sürüyle yılan taşıyor ise,o kişi çıldırmış olmalıdır.Hem bir çocuk gördüm.Arabaya saldırdı.Küçük bir veletti ** dedi Aylin.Şenol işittiği hakaretten dolayı biraz kızmış,biraz da Aylin'in haklı olduğunu düşünerek cevap verdi.Ne de olsa insan arabada yılan görse ödü kopardı.

** Köylü çocuğudur o.Buralarda normaldir böyle şeyler..** Aylin iyice köpürmüştü bu cevabın üzerine.Ağzından çıkan tükürükler etrafa saçılıyordu.Parmaklarıyla saçlarını düzeltti.
**Köylü çocuğu mu? Yüzü yanmış bir çocuk.Burnu olmayan,kulakları kemirilmiş bir köylü çocuğu..Elinde kopuk bir yılan kafasıyla arabanın camına yapışmış bir çocuk öyle mi? Hadi be sen de!! ** Aylin arkasına yaslandı..Kopçalarının yara yaptığı yer sızlamıştı..Keskin bir acı hissetti..

** Saçmalıyorsun Aylin.Herhalde aşırı sıcaklardan ötürü hayal gördün.Meraklanma biraz dinlenirsen kendine gelirsin..** Şenol kapıyı açarak aşağı indi,elinde bastonu olmayan bir ihtiyar gibi sendeleyerek ayakta duruyordu.Başını tutuyordu gene,yüzü bembeyazdı.Sanki yarım saatte beş kilo vermiş olduğunu hissetti.Bitkindi..
Aylin derin bir nefes alıp,arabadan indi..Önünde durdukları evden başka bir yerleşim yeri gözükmüyordu etrafta..Sanki terkedilmiş bir yer parçasında son kalan bir yapı gibi duruyordu ev...Aylin çok uzaklara dikti gözlerini..Sanki orada da bir evin olduğunu farketti..İki evin arasındaki bu mesafe hiç de mantıklı sayılmaz dedi.

** Aylin,bak..Daha fazla oyalanamayız.Gitmem gerek.Çok işlerim var..Hem de başım..Dinlenmem gerek..** dedi Şenol,sıkılmış bir ses tonuyla.Aylin donuk gözlerle baktı Şenol'a.Senin saçma sapan laflarınla uğraşamam der gibi bir hali vardı.

** Dinle..Teşekkür ederim ilkin.Beni arabana aldın.Yardım ettin.Sonra işler karıştı.Talihsiz bir kaza geçirdin.** Aylin kapıyı sertçe kapattıktan sonra kaputun düştüğüne inanmıyordu, bu yüzden de ondan bahsetmedi..

** Kahretsin.Ama sonrası.Neler olduğunu bir anlayabilsem.Bir çocuk.İğrençti..Suratı..** Şenol alaycı bir tavırla sözünü kesti Aylin'in.

** Tamam tamam.Şimdi bu evin önünde neden tartışıyoruz anlamak mümkün değil.Eğer maksadın yemek falansa bir yerlerde bakkal bulabiliriz.Ama sadece yarım saat.Sonra buradan basıp gideceğiz.Haydi bin arabaya lütfen** Şenol arabaya doğru yönelirken Aylin onu izliyordu..Şenol arabaya bindi..Fakat araba çalışmıyordu..Aylin, Şenol'un ettiği küfürleri ön camdan görebiliyordu..Şenol hışımla indi arabadan..Bagajı açtı ve gördüğü manzara karşısında bütün vücudunu bir sıcaklık sardı.

** Sanırım beni dinlesen iyi olacak..Boktan araban çok işe yarıyor** dedi Aylin gülümseyerek..Ama gülümsemesinin altında yatan öfke suratına yayılmıştı.Şenol ve Aylin birbirlerine bakıyorlardı..İkisi de garip olayların içine düştüklerinin farkına varmaya başlamışlardı.Bir daha tanımadığım insanları asla arabama almayacağım,dünyanın en güzel kızı olsa bile diye geçirdi aklından Şenol..Aylin ise başından beri pişmandı..

Aylin evin kapısını çaldı titrek vuruşlarla..Açın şu lanet olasıca kapıyı der gibiydi..Kısa bir sessizlikten sonra kapı yavaşça açıldı.Yaşlı bir kadın korkmuş gözlerle Aylin'e bakıyordu yarım açtığı kapının ardından...Yetmiş yaşlarında bir kadındı.Suratı yılların vermiş olduğu yorgunluğu üzerinde taşıyordu.Yüzündeki çizgiler yaşlılığını sergiliyordu adeta.Aylin tam birşey söyleyecekken yaşlı kadın bir hışımla çarptı kapıyı..

** Ne olur açın? Yalvarırım açın..Yardıma ihtiyacımız var..** Sinirleri iyice bozulmuştu..Ağlamamak için dudaklarını ısırıyordu.Sanki boğazında düğümlendi telaşı..Şenol, Aylin'in yanına gelirek kolundan tuttu, gidelim dedi..Aylin başını önüne eğmiş küçük kızın hayalini görüyordu.

Kapı açıldı tekrardan.Yaşlı kadın elinde bir tüfekle çıktı karşılarına. ** Ne var ? Ne istiyorsunuz? Kimsiniz? ** dedi kadın.Aylin ve Şenol tüfeğin namlusuna bakıyorlardı.İkisi de ellerini havaya kaldırmışlardı.Kadın yaşlıydı fakat tetiği çekecek kadar kuvveti vardı.Mermiler ise yeni doğmuş bir bebek kadar tazeydi.

** Ee , teyze..Korkmanıza gerek yok.Bizler misafiriz.Buraların yabancılarıyız.Lütfen tüfeği indirir misiniz?** dedi Şenol kekeler gibi.
** Lütfen içeri alın bizi.Çok yorgunuz.Saatlerdir yollardayız ve başımıza kötü olaylar geldi.Soluklanmak için zaman verin bize lütfen.Ne olur? ** Aylin,daha başka nasıl inandırabilirim der gibi bakıyordu kadına.Yaşlı kadın, Aylin'in gözlerindeki yorgunluğu ve ürkekliği farketti.Ama yine de tedbirli olmalıydı..Yabancılar..Ne yapacakları hiç belli olmazdı..Başıyla işaret etti kadın, içeri girin gibilerinden.Tüfeğini yere indirdi. Aylin ve Şenol havada asılı kalmış olan ellerini indirdiler ve içeri girdiler...

3.BÖLÜM
Aylin ve Şenol yer sofrasında köy yemeklerinin tadına vardılar..Buram buram kokan köy ekmeği ve taptaze meyvalar.Bir yandan karınlarını doyururken bir yandan da başlarından geçenleri anlatıyordu Aylin..Kadın çay getirdi.Sandalyesine oturup tespihini çekmeye başladı.

** Kötü bir yolculuk geçirmişsiniz.Görmüş olduğun o çocuk nedir bilmiyorum.Belki de bir karabasan kızım..Sıcaklar malum..İnsanı hasta ediyor ** dedi kadın.Şenol bu sözleri duymak istiyormuş gibi atladı..

** Evet teyzeciğim.Ben de söylüyorum..Hayal görmüştür..Başka ne olabilir ki? ** Aylin çıldırıyor muyum diye düşündü.Yoksa hepsi birer hayal miydi? Ama olamazdı..Zihni gayet yerindeydi..Evin içindeki duvarlara göz gezdirdi..El işlemesi paspaslar vardı.Kurumuş biberler sırayla bir ipe geçirilmiş bu paspaslardan birinden aşağı sarkıyordu..Bagajdaki yılanlar geldi aklına..İpteki biberler yılanları anımsatıyordu..Yüzünü ekşitti birden.Kadın,Aylin'i dalgın gözlerle süzüyordu
.
** Gördüklerin hayaldir kızım..Meraklanma..İstersen senin için dua ederim.İyi gelir.** dedi yaşlı kadın..Aylin aklındaki karabasanlarla uğraşıyordu.Fare gibi kemiriyordu beynini bu düşünceler..Şenol ise kadından kafasındaki yara için tentürdiyot ve sargı bezi istemişti..

** Ama birşey daha vardı.Şey..O çocuk,arabanın camına yapıştığı sırada elinde bir yılan kafası vardı..Cama vuruyordu onunla** diye ekledi Aylin..O anda kadının elindeki tespih yere düştü.Şenol,keskin gözlerle kadına baktı.Aylin yere düşen tespihe sanki ipnotize olmuştu.Yaşlı kadın Aylin'in bu son söylediklerini duymak istemezmiş gibi dondu kaldı.

** Ee..** Kadın konuşamaz olmuştu.
** Bir çay daha almaz mıydınız? ** Kelimelerin arasında es vererek konuşur gibiydi.Sandalyesinden kalktı. Boş gözlerle karşıya bakıyordu.

** İyi misiniz? Bir şey mi oldu? ** dedi Aylin.Telaşlanmıştı.Şenol ayağa kalktı ve kadının ellerinden tutarak tekrardan sandalyesine oturttu.Kadının elleri buz gibiydi.Annesinin cansız elleri geldi aklına..Kalp krizi aniden gelip götürmüştü annesini..

Kadın kuru bir ses tonuyla konuştu.Kelimeler ağzından çıkmak istemiyormuş gibiydi. ** Yılanlar ** dedi kadın.

Şenol ve Aylin huzursuzca bakıştılar..Bakışlarından ürkeklik seziliyordu. **Yılanlar mı? Ne olmuş yılanlara? Anlatırmısınız lütfen? ** Aylin herşeyi öğrenmek isteyen bir cinayet müfettişi gibiydi.Üzerindeki korkaklık gitmiş yerini merak almıştı.Yer sofrasına da alışkın değildi,dizleri tutulmuştu,bir sandalye alıp oturdu.

** Yılanlar, İdrice'nin yılanları ** Kadın kendine gelir gibiydi. ** Bundan dört sene önce iki kişi öldü burada.Ama normal bir ölüm değildi.Yılanların saldırmasıyla öldüler.Birisi küçük bir kız çocuğuydu.Yılanlar önce korkutmuşlar onu,daha sonra da saldırmışlar..Vücudunun her tarafında ısırık izleri varmış..Burnunu falan yemişler..Kız zor bela hastaneye götürülmüş.Doktorlar güçlükle kurtarmışlar kızı ama kız yatalak olmuş..Ne konuşuyor ne de ayağa kalkabiliyormuş.Ama sonra..Kızın sinirleri iyice bozulmuş.Her gece rüyasında musallat olmuş yılanlar..Ve sonunda kız cinnet geçirip kendini yakmış.Ah Allah'ım, zavallı Yelda..**

Aylin kadının anlattıkları karşısında şok geçiriyordu..Kaşları çatılmış, yolda kendisine görünen'in Yelda olduğunu düşünüyordu..Ellerinde beliren titreme bütün vücuduna yayıldı.
Gözleri irileşti, yüzündeki damarlar genişledi..Şenol ellerini ve ayaklarını yaptığı hatadan dolayı pişman olmuş bir çocuk gibi büzüştürmüştü..Gözünün altındaki yaraya dokundu. Yılanlar.Az kalsın gözünden olacaktı.
** Aman Allah'ım! Nasıl bir vahşet bu? Peki ikinci ölen kim? ** dedi Aylin merakla.. Kadın bunları anlatırken gözleri dolmuştu..

** Onu bilmiyorum..Çok eskiden yaşanmış..Ben çok ufakmışım o zaman..Ama tek bildiğim elli yaşlarında bir adammış..Ve tek kolu yılanlar tarafından parçalanmış..Aşırı kan kaybından da ölmüş....İdrice 'de yılanlar hiç sevilmez.Yılan kelimesi bile geçmez hiçbir sohbette.Demek sana görünen Yelda idi.Peki neden böyle birşey yaptı bilmiyorum **

Aylin ben biliyorum gibilerinden başını salladı..Şenol'a baktı öfkeden kudurmuş gözlerle.Kadın, eğer isterlerse bu gecelik evinde kalabileceklerini belirtti.Zaten yalnız yaşıyordu.Uzun zamandır misafir de ağırlamamıştı.Şenol bu teklifi geri çevirse de , Aylin konaklamanın çok iyi olacağını söyledi..Şenol da bu dinlediklerinden epey etkilenmişti.Birgün bu yılanların başına iş açacağını biliyordu.Ve bu son partinin ardından işi bırakacağını düşündü.Şenol, Aylin'in ısrarlarına dayanamadı ve evde kalmayı kabul etti...Şenol'u, yaşlı kadının getirdiği ilkyardım malzemeleriyle kafasına pansuman yaparak sargı bezleriyle tedavi etti Aylin.Şenol bundan çok etkilenmişe benziyordu ki Aylin'e çok güzel olduğunu söyledi ilk kez..Ve karanlık iyice bastırmıştı İdrice'de..

4.BÖLÜM

Tek bir elektrik direği aydınlatıyordu evin olduğu yolu.Lambadaki uçuşan sinekler,gecelerin de en az gündüzler kadar sıcak olduğunu gösteriyordu adeta..Gece ötüşen böcekler nasıl da detone olmadan sessizliği bozuyorlardı.Şenol bir o yana bir bu yana dönüyordu yatağın içinde..Uykusu kaçmıştı..Başının zonklaması geçmişti.Temiz hava yaramadı diye söylendi huysuzca.Yatakta doğruldu,terliklerini giydi. - ne düşünceli bir kadın. Misafirleriyle terliklerine kadar ilgileniyordu.- Tuvalete gitmek için kapıdan çıktı..Tuvalet hoün sonunda yer alıyordu..Yaşlı bir kadın için büyükçe bir ev diye düşündü..Sessizce ilerledi..Tuvaletin önüne geldi.Işığı yaktı.Kapıyı araladı.Yağsız bir kapının gecenin bu vaktinde çıkardığı ses kulakları tırmalıyordu.

Kapıyı kilitledi.Aynaya baktı.Kendini bir an için tanıyamadığını itiraf etti.Ne kadar da bitkin görünüyordu.Gözlerinin altında mor halkalar belirmişti.Yüzünü yıkadı.Pantolunun düğmelerini açtı.Klozet kapağını kaldırdı ve küçük çocuğun ona baktığını gördü..Çocuk elindeki fareyle ona gülümsüyordu klozetin içinde. ** Bunu yılanlara ver. Çok severler ** dedi kız ve birden dumanlaşarak kayboldu.Şenol bağırarak geriye doğru sıçradı.Duvara yaslanmış gözlerini yummuştu.

Derin derin soluk alıyordu.Nefes alıp vermesi anormalleşmişti. Kalbinin üzerinde bir sızı hissetti.Kalp krizi geçirdiğini sanmıştı.Sonra yavaş yavaş gözlerini açtı.Klozete bakıyordu endişeli gözlerle...Anahtarı çevirdi telaşla.Kapıyı açtı ve koşarak odasına gitti.

Odanın içerisinde dört dönüyordu.Bütün bu olanlar ne anlama geliyordu? Musallat olan bu çocuğun amacı neydi? Yatağa oturdu.Parmaklarıyla şakaklarına masaj yapıyordu.Biraz olsun sakinleşmişti.Ne yapması gerektiğini düşündü.Şaşkınlıktan tırnaklarını kemirmeye başlamıştı.Aslında etlerini ısırıyordu.Sandalyenin üzerinde asılı olan gömleğinin cebinden bir sigara çıkarıp yaktı.Duman bütün vücuduna yayılmıştı.Rahatladı tarifi imkansız bir şekilde.İnsanlar neden stresli anlarında sigara içmek isterler ki?

Odanın kapısı iki kere vuruldu yavaşça.Şenol yerinden sıçrayarak gerilemeye başladı.Pencerenin önüne kadar gitti.

** Şenol, uyanık mısın? ** diye seslendi Aylin. Rahat bir nefes alarak gözlerini yumdu Şenol ve kapıyı açtı. ** Ne oldu sana? Ter içinde kalmışsın? ** dedi Aylin..

** O çocuk.Tuvalette.Klozette..** Şenol'un sesinde yoğun bir stress vardı.Dudakları titiriyordu..Yaşadıklarını anlattı Aylin'e.. Aylin gözlerini irileştirmiş heyecanla Şenol'u dinliyordu. ** Kahretsin..Allah'ım ne yapacağız? Sıcaktandır canım.** Aylin alaycı bir gülümsemeyle Şenol'a cevap verdi.

Ama sinirlerinin bozuk olduğunun farkındaydı.Bu yüzden gülmesine engel olamadı..Şenol gömleğini giymeye başladı .Düğmelerini hızlıca iliklerken Aylin'e bakıyordu. ** Buradan gidiyoruz.Ve bu olanları hatırlamak bile istemiyorum.İdrice...Bir daha asla buraya yolum düşmeyecek..Asla..** dedi Şenol..Aylin onu izliyordu..Kafayı yemediğinin anlaşılması güvenini yerine getirmişti Aylin'in.

** Tamam..Gidelim.** Şenol, Aylin'in yanına sokuldu.Aylin bir an için kendisini öpeceğini düşündü.Aslında öpüşmeye öyle ihtiyacı vardı ki..İkisi de sessizce koridorda ilerlediler..Aşağı inen merdivenin ilk basamağına geldiklerinde bir çocuk ağlaması duyuldu. Şenol irkilerek Aylin'e baktı. ** Duydun mu? **

**Hayır duymadım.Duymuyorum.Duymak istemiyorum** dedi Aylin.Tir tir titriyordu Aylin.Şenol'un eline sarıldı..Şenol,Aylin'in ellerinin buz gibi olduğunu hissedince kendisine de bir titreme gelmişti.Ağlama sesi giderek artıyordu.Ve evin içinde sanki birileri koşuyordu.Bir kovalamaca gibiydi.Koşuşmalar alt kattan geliyordu.Ağlamalar kahkahalara dönüştü.Ayak sesleri yavaş yavaş daha belirginleşmeye başladı.Sanki yukarı kata geliyorlardı.

Şenol ve Aylin çaresizce etraflarına bakındılar.Aylin bütün kuvvetini Şenol'un eline vermişti..Aylin - Teyze- diye avazı çıktığı kadar bağırıyordu..İkisi de oldukları yerde çakılıkalmışlardı.

Şenol, Aylin'in kolundan çekiştirerek hızla koridorun girişinde yer alan odaya gitmek istedi.Aylin bir an için duraksadı fakat oturup düşünmek için hiç de iyi bir vakit olmadığını düşündü.Evin içindeki koşuşturmalar artarak devam ediyordu.Aylin, odanın kapısının önünde ellerini kulaklarına bastırmış,çıldırmamak için kendini zorluyordu.

** Teyze..Kapıyı aç!. Kapıyı aç !! ** Şenol kapıyı kıracakmış gibiydi.Aylin - GİT BURADAN..DEFOL- diye tekrar ediyordu.Gözlerini yummuş çaresizce bekliyordu.Kapı açılmadı.Şenol tekrar tekrar yumruklarını vurdu kapının ortasına..Kahka sesleri kesilmişti..Ayak sesleri de azalarak kaybolmuştu.Şenol geriye çelilip bütün kuvvetiyle kapının koluna bir tekme savurdu.Kapının açılmasıyla odanın duvarına çarpması bir oldu.Şenol içeri girdi,ışığı yaktı.Tavandaki çengele asılmış olan yaşlı kadının vücudu Şenol'a bakıyordu.Kadının gözleri bembeyazdı..

Kan beynine vardı Şenol'un.Kafası bulutlanmıştı.Havale geçirip konuşma yeteneğini kaybeden biri gibiydi.İçi ürperdi.Aylin ise kapının önünde oturmuş kendi kendine söyleniyordu.Gözlerini yere dikmişti, Şenol'un gördüğü manzaradan haberi bile yoktu.Şenol, Aylin'i yerden kaldırdı,kadını görmemesi için elleriyle gözlerini kapatarak kaçalım dedi ve merdivenlerden koşarcasına indiler..Şenol evin kapısını açtı.Önce Aylin'i itti dışarı sonra kendisi çıktı.

** Teyze nerede? Şenol, cevap ver.! ** Aylin'in alnındaki kalınca damar iyice belirginleşmişti.Sanki on yaş ileri gitmişti.
** Teyze yok.Gitmiş.Boşver şimdi onu.Haydi arabaya bin.Gidiyoruz ** dedi Şenol emreder gibi.Havanın sıcaklığı kaybolmuş, yerine insanın içini titreten bir soğuk gelmişti.

- BENİ DE GÖTÜRÜN.LÜTFEN .GÖĞSÜM DARALIYOR.GÖTÜRÜN BENİ.!!! İDRİCE'DE DURMAK İSTEMİYORUM. - Şenol ve Aylin sesin geldiği yöne doğru baktılar.Elektrik direğinin altındaki çocuk onlara bakıyordu..Çocuğun olmayan burnunun yerinden sapsarı irinler boşalıyordu. Kar gibi beyaz elbisesinin önü kanlar içindeydi..

Aylin kendinden geçmişti.Zihni artık karanlıktı.Ellerini açıp,kıza doğru yürümeye başladı.
** Aylin ,kendine gel.Aylin !! ** Şenol gırtlağı yırtılırcasına bağrıyordu.Kolundan tuttu,gitmesini engelledi.Bir tokat yapıştırdı Aylin'in güzel yanaklarına.Ve kollarında bayıldı Aylin.Çocuk ortalıklarda yoktu..Şenol, Aylin'i sürüyerek arabaya taşıdı.Bir yandan da arkasına bakıyordu.Hırıltılı bir soluk alması vardı Şenol'un..Şuradan bir gidebilsek diyordu içinde büyüttüğü korkuyla..Koltuğuna oturdu.Kontağı çevirdi.Olmuyor yine.Çalışmıyor.Arabanın ön paneline yumruğunu indirdi.Tıpkı soğan kırar gibi. -GÜM !! -

Şenol, zihnindeki karmaşayı çözemiyordu.Herşey allak bullaktı.Sanki bir at sineği beyin damarlarından kan emiyordu.Arabanın tepesinden ortalığı ayağa kaldıracak bir ses geldi.Sanki bir demir yığını düşmüştü.Şenol başını eğdi irkilerek.Bir şey yürüyordu tepesinde.Anahtarı çevirdi tekrar.Sanki araba küçük çocukla işbirliği yapıyormuşcasına çalışmak istemiyordu.Aylin baygın bir vaziyette uzanmıştı arka koltukta.
Sesler kesildi birden.Şenol gözlerini yummuş, bir şeyler mırıldanıyordu.Ama ne dediğini kendisi bile bilmiyordu.Aniden Şenol'un solundaki camda belirdi çocuk.

Hiç bu kadar yakından görmemişti onu. Evet tuvalette görmüştü fakat şimdi çocuk ,suratının adeta birkaç santim uzağındaydı.Şenol, çocuğun burnunun olmadığını farkedince tiksindi birden.Böyle bir vahşet!..Ne insafsızlık..
Şenol vücudunu geriye itti.Çocuk cama yapışmıştı ve bu sefer oldukça öfkeliydi..Bütün kuvvetiyle cama yumruklar atıyordu.Cam hafiften çatlamıştı.Şenol dizini büküp havaya kaldırdı.Ve cesaretini toplayıp var gücüyle cama geçirdi bacağını.Çocuk almış olduğu darbeyle tiz bir çığlık atarak fırlayıp yere çakıldı.

.Şenol derin bir nefes aldı.Pantolunun baldır kısmı kan olmuştu.Diz kapağına kadar müthiş bir acı hissetti.Yavaşça bacağını içeri aldı.Doğruldu.Kapıyı açtı.Yere bastığında acı beynine sıçradı sanki.Sol ayağının üzerinde doğruldu bağırmasına neden olan sızıyla.Yüzü acıdan büzüşmüştü.Küçük çocuk yerde uzanıyordu cansız bir durumda.Aklından yapmamalıyım diye geçirdi Şenol ama yapması gerekiyordu.Bu kabusa bir son vermeliydi.Bitirmeliydi bu işi.Bagajın önüne geldi..

Anahtarı soktu kilide.Kapağı kaldırdı.Yılanlar oynaşıyorlardı vahşice.Sokağı aydınlatan ışığın çok ufak bir kısmı giriyordu bagajdan içeri.Elini daldırdı.Ne olursa olsun der gibiydi..Sümüksü bir ıslaklık geldi önce eline,daha sonra da yılanın gövdesi.Yumuşacık bir gövde.Hayvanı ortasından tutup kaldırdı.yılan havada ileri geri sallanıyordu.Şenol ürkek hareketlerle ve tabii ki iğrenmiş gözlerle yılanı başından kavradı.Hayvan iyice azmıştı.Ağzını açmış, dişlerini gösteriyordu.Şenol yerde yatan kızın üzerine doğru yürüdü.Kız birden gülmeye başladı.Ve Şenol ani bir refleksle yılanı kızın üzerine attı ve geri çekildi.

Yılan kızın yüzünde dolanıyordu ve kızın gülmesi kesilmiş,ağlaması işitiliyordu.Garip sesler çıkarmaya başlamıştı.Şenol donuk gözlerle ayakta dikilmiş kızı izliyordu.Hayvan ağzını açtı ve dişlerini kızın boynuna geçirdi.Kız boğazının derinliklerinden gelen acı dolu çığlığı kopardı ve yılanla mücadele etmeye başladı.Yerde debeleniyordu.Hayvan son birkez ağzını açtı ve kuvvetlice ısırdı.Kızın boynundan kanlar fışkırıyordu.Öğürür gibi bir ses çıkardı kız ve iki kolu da yanlara düşerek hareketsizce kalakaldı.Yılan kızın üzerinden sürünerek otlara karıştı..

5.BÖLÜM

Şenol ve Aylin arabanın içinde sabahladılar.Aylin herşeyden habersiz gözlerini açtı.Yeni bir günün ilk ışıkları İdrice'yi aydınlatıyordu.Aylin, Şenol'u uyandırarak neler olduğunu öğrenmek istedi.Hatırladığı tek şeyin küçük çocuğun onlarla gelmek istediğini söylemesi olduğunu belirtti Şenol'a.
Şenol hiçbir şey söylemeden kontağı çevirdi ve araba homurdanarak çalıştı.Gülümsedi Şenol.Nefret eder gibi gerildi dudakları.Yola çıktılar.Aylin bazı sorular sormaktaydı fakat Şenol sanki dilini yutmuş gibi arabayı kullanıyordu.Bir tepeye yaklaştılar.Şenol arabayı tepenin sonuna getirdi.Aşağısı uçurumdu.Kayalıklar ve sonunda deniz..Uçurumun sonunda denizin olması ne de garipti.Acının sonunda mutluluk gibi.Ölüm ve bulutların üzerindeki ferahlık.

** İn arabadan ** diye emretti Şenol. Aylin, Şenol'un davranışlarından korkmuş bir halde indi arabadan.Şenol arabayı durdurdu.Koltuğunun altında zor zamanları için sakladığı benzin dolu şişeyi eline aldı.Arabadan indi.Bacağındaki acı hala sızlatıyordu vücudunu.Benzini arabanın içine döktü.Her yeri benzinin keskin kokusu sarmıştı.Aylin şaşkınlıkla Şenol'u izliyordu.

** Delirdin mi sen? Ne yapıyorsun? Kendine gel? ** dedi Aylin.Şenol, dönüp bakmadı bile.
** Geri çekil ** dedi Şenol.Cebinden çıkardığı çakmağı yaktı ve arabanın arka koltuğunu tutuşturdu.Araba aniden alev aldı.Aylin hayretler içerisinde kalakaldı.Gözlerine inanamıyordu..Şenol, Aylin'in kolundan tutarak oradan uzaklaştırdı..Ana yola doğru yürürlerken araba, içindeki yılanlarla birlikte yok oluyordu..

6.BÖLÜM

Şenol gece olan olayların hepsini en ince ayrıntısına kadar anlattı.İkisi de bu yaşadıklarından ötürü zihinsel olarak gerilemişlerdi.Etrafa boş gözlerle bakıyorlardı.Karşıdan bir otobüsün geldiğini gördüler.Yüzlerinde buruk bir mutluluk oluştu. Otobüsün camında '' ŞARKÖY - İSTANBUL '' yazıyordu.Otobüs durdu ve bindiler..
Otobüsün içinde hiç kimse yoktu.Şenol, şoförün yanına gittiğinde adamın otobüsü tek koluyla kullandığını gördü..Ve otobüs birden hızlanmaya başladı........
- SON -


Kaynak: http://www.yolhikayeleri.com


Eski zamanlardan beri insanlar kendilerini özel hissetmek ve kendilerine yakışan, uyan kıyafetler diktirmek için hep terzileri tercih ettiler. Çünkü terzilerin işciliği her zaman özel, özenli, farklı ve değerliydi.
Laliz.biz'i özenle çalışan bir terziye benzetelim. Ama öyle bir terzi ki, size beklediğinizden fazlasını veren bir terzi.
Hayal edin, Dünyanın en kaliteli kumaşları, usta terzilerin el emeği ile sizler için yeni tasarımlarla buluşuyor ve eşsiz giysilere dönüşüyor.
Bir düşünün!!!

Sizin ölçülerinizi iyi analiz edip ve değerlerinizi sizi daha iyi anlamaya çalışıyoruz. Edindiğimiz bu bilgi ve değerler ışığında sizi en iyi şekilde temsil edecek çalışmalar ortaya koyuyoruz. Yani bir terzi titizliğinde, size en yakışan elbiseyi dikiyoruz.
İşte Laliz.biz ekibi bu felsefeyi kendisine yol edinmiş, gideceği yönü ve ulaşmak istediği noktayı bilen yenilikçi, tecrübeli, dinamik, lider, atak, sürekli gelişmelere açık, zamanın ruhunu taşıyan, tasarımlarına önem veren, kararlı ve hedef odaklı çalışan bireylerden oluşmaktadır.

evden eve nakliyat, evden eve, evdeneve kargo, evden eve kargo, evdeneve, nakliyat, kargo, taşımacılık, şehirlerarası evden eve nakliyat, ayazoğlu evden eve, ayazoğlu, rıfatoğlu evden eve, rıfatoğlu evdeneve, rıfatoğlu evdeneve

Lal Design, Lal Soft, Lal Host, yazılım hizmetleri, tasarım hizmetleri, web sitesi, hosting hizmetleri, ahmet kater, alan adı tescili ve tüm web sitesi çözümleri sunar. ayrıca e-bülten ebülten ve banner tasarımları yapar. flash sitelerini de unutmamak lazım. web sitesi deyince lal design ı tercih etmelisiniz. www.islertikirinda.com www.laldesign.net www.lalsoft.net www.lalhost.net www.laliz.biz www.lal.web.tr www.oburada.com arkadaşlık sitesi dating sitesi www.ilkbilensizolun.com haber portalı kurar, e-ticaret siteleri ve web sitesi yönetim panelleri kurar. web sitesi yönetim paneli www.laliz.biz sitesi altında. ayrıca haber portalları da inşa eden lal design ın yaptığı çalışmaları görmek için www.laldesign.net sitesini ziyaret ediniz. web reklamlarında da lal design internet hizmetleri yine yanınızda. web sitenize admin mi lazım, o zaman bizi arayın, yani lal design internet hizmetleri. lal design internet hizmetleri bir laliz.biz kuruluşudur. laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalhost.net yani lalhost.net lal host hosting hizmetleri windows ve linux tabanlı sunucuları ile yüksek hızlı güvenli hizmeti sizlere sunuyor. ayırca yine www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalsoft.net lalsoft.net lal soft müşterilkerine web tabanlı yazılım çözümleri sunar. yani www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubu tam teşekküllü web hizmetleri sunmanın gayreti ile yatırımlarına devam ediyor.

İran'da Binab Sürprizi Lal Design, Lal Soft, Lal Host, yazılım hizmetleri, tasarım hizmetleri, web sitesi, hosting hizmetleri, ahmet kater

Sevmek, özlemek… Kontrol edemediğim gibi gizini de çözemediğim hissedişler. Bir canlıyı, cansızı, insanı, hayvanı, doğayı hatta eylemi sevmek ve her ne ise O’nu özlemek… Sevmek çoğunlukla mutluluk olarak yapışır kalır içimdeki bir köşeye. Özlemek ise güzeldir güzel olmasına, lakin özlen(il)ene kavuşma ihtimali uzaksa ya da kavuş(a)mama ihtimali varsa, ok gibi bir acı saplanır kalır yüreğe.

Son zamanlarda özlenilenler içinde bir ülke de ağırlığını hissettiriyordu. Delip geçmiyorsa da burkuyordu yüreği. Yetsin artık deyip yola çıkmaya karar verdim. Ve artık uzun soluklu yolculukları birlikte yap(a)mayacağım dememe rağmen bu kararı bozup, canlar canı bir dostla yola çıkış kararı aldım. Zira onun İran’a başka türlü gidebilmesi olanaklı değildi. Ben seviyordum ya o da görsün istiyordum, sevdiceğimi.

Gidiş günü kapıya dayanmışken, canciğer “güvenlik” diyesi oldu. Öylece kala kaldım. Yahu yılların can dostunun sorduğu şeye bak dedim kendi kendime. Ne güvenliği? Sen ki beni iyi tanırsın, iyi tanıdığını sanır(d)ım. Sevgiliye varmak için yola çıkana, daha doğrusu bana sorulacak şey mi bu? Ben hiç mi anlatamıyorum kendimi. Bilmiyor musun ki delidir ne yapsa yeridirim ve bilmiyor musun ki ben böyle olmasına böyleyimdir de yanımdakileri riske atmayacak kadar da deliyimdir. Delilerle akıllılar arasındaki o kıl payı çizgi, ah ki ahtır…

Gezi öncesi ufak tefek araştırmalar yaptım yapmasına ki genelde gideceğim yer hakkında çok ciddi araştırma yapmam, yapsam da etkisinde fazlaca kalmam. Amiyane tabirle kafama göre takılırım.

Yol hali, yolculuk hali. Yol da yolcu da her ne kadar sürprizlere gebe olursa olsun, ruh hallerinin değiştiğinin tanığı, hatta sanığı ve mağduruyumdur. Neyse, gidiş gün(ü) geldi. Kafamdaki soru işaretlerine rağmen, 2006’nın şeker bayramı öncesinde canciğerle çıktık yola.

Denizden uzun yolculuk tercihim değildir, kısa bir süre sonra sıkılırım. Hava yoluyla gitsem, pırt diye düşerim varacağım yere. Lakin yoldaki buradan oraya olan değişimi izleyemem. Yolculuklarda benim asıl derdim, buradan oraya değişimi izleyerek gitmektir. Bunun için kara trafiğinin tutkulusuyumdur, her ne kadar kaza olasılıkları beni korkutsa da.

Otuz Amerikan Doları gibi bir fiyata İstanbul Tahran otobüs biletlerini daha önceden almıştım. Laleli’den servis ile uluslararası garaja gidip otobüsümüze yerleştik. Bir ve iki numaralı koltukları tercih etmiştim, yolu izleyebilmek için. Otobüse girince anladık ki yerimiz başkalarına verilmiş. Önce duruma itiraz ettim ama baktım aldıran yok, şimdiden moralimizi bozmayalım deyip birkaç koltuk arkaya oturduk.

Otobüste bizden başka Türk yok. Yolcular bize merakla bakıyor fakat sessizler. Bavul ve paketler bagaja sığmadı; arka koltuklar, kapı ve koridor boşluklarına tepeleme yığıldılar. Şoför kontak, canciğer ağzını açtı. “Bu tehlikeli değil mi? Bir aksilik olursa tek bir kapı açılabilir” falan filan… Aniden Urfa karayolu üzerinde yıllar önce gördüğüm bir manzarayı anımsadım. İran’dan gelen bir otobüs çıkan yangında kömüre dönmüş, aldığımız duyumlara göre pek çok yolcu da sizlere ömür. Hay Allah, sırası mı şimdi? Canciğere “Olur böyle şeyler, merak etme bir şey olmaz” gibi sözü geveliyorum, lakin sorumluluk duygusu da içimi kemirip duruyor. Teker dönünce unuttuk bazı şeyleri ya da ikimiz de kulak ardı ettik, artık yapılacak bir şey olmadığı için.

İlk molayı Düzce’yi geçtikten sonra verdiler. Yolda zaman geçirmek için çerez alıyoruz. İranlılar da bizimle birlikte alışveriş için dükkanda. Satıcılardan biri onları iteleyip kakalıyor, elinden gelse içeriye sokmayacak. Ah benim güzel ülkemin misafirperver insanları, nere(ler)de sizin o güzel duygularınız? Şu çenemi tutayım diyorum lakin söz geçiremiyorum. Usturuplu bir dille, siz müşterilerinize nasıl böyle davranırsınız diyorum ama oralı değil. Sonrasını boş verin…

Artık otobüste ufak tefek kaynaşmalar başladı. Nasıl başlamasın? Avrupalı değiliz ki yolculuk boyunca kitabımızı açıp okuyalım. Ya yola ya da birbirimize bakıp duruyoruz. İnsanın aynada kendisini görmesi gibi bir durum. Biz bize benziyoruz, gerisi laf-u güzaf. Biraz sonra artık hepimiz birbirimizi az çok tanımıştık. Nereden geliriz, nereye gideriz, ne iş yaparız, ne yeriz, ne içeriz…

Otobüs Gürbulak sınır kapısına gelip dayanınca, yan koltukta oturan komşumuz. “Benim ailem Tebriz yakınlarında bir kasabada. Yarın bayram, her yer kapalı olur. Eğer isterseniz benimle gelin hem bayram günü uğraşmaz hem de bizim oraları görmüş olursunuz.” dedi. Uy anam uy! Benim gibi deliye bundan güzel bir öneri mi olur? İçim pırpır! Canciğer beni, ben de onun gözlerindeki hayır işaretlerini; şıp diye çözdük. Şimdi sıra geldi sorunu çözmeye. Yahu canciğer ne cevap versek? Gitsek mi, gitmesek mi? Zavallımın gitsek dese içi el vermiyor, gitmesek dese yüreğimdeki kuşun kanat sesini duyduğu için ne edeceğini bilemiyor. Bizim misafirperver İranlı yol arkadaşımız da ısrar ediyor. Vallahi nasıl oldu bilmiyorum, canciğer içimdeki kuşu öldürmeye kıyamadı sanırım, bu davete “evet” deyiverdik.

Davetkarımız Rıza altı yıl önce Türkiye’ye gelmiş. Çalışıp çabalamış dil öğrenmiş, iş bulmuş, bir düzen kurmuş kendine İstanbul’da. Arada bir iş, vize yenilemek ya da akrabalarını görmek için gidermiş İran’a. Akrabaları onu Maku’da karşılayacakmış, ama gelememişler. “Abla sorun değil, bir taksiye atlar gideriz, otobüsü beklemeye gerek yok.” dedi. Gideceğimiz yol ne kadar bilmiyorum, bu nedenle sessizim. Arkadaşım “o zaman taksi ücretini bölüşürüz” dedi. Neyi bölüşüyoruz kardeşim, bu arkadaş İranlı. Burada Alman usulü geçer mi diyecektim, tuttum kendimi.

Yollar düzgün. Oldukça da hızlı gidiyoruz. Lakin git git yol bitmiyor. Bir saat geçti, iki saat geçti, üçüncü saate geldik. Tüm yolculuğumuz kırk saati geçti. Niye yalan söyleyeyim, içime bir kurt düşmedi desem yalan olur. İçime düşen kurdun sebebi canciğer. Bir aksilik olursa bunun sorumluluğunu nasıl taşırım korkusu. Hem çekiniyor hem de arada bir Rıza’ya “Kardeş daha çok var mı?” diyorum. Gece yarısından sonra vardık kasabaya. Yorgunluk, uykusuzluk, bilinmez… Rıza’nın annesi oğlunun yanında iki hatun görünce şaşırıp kaldı. Hatta bu hatunlarla oğlunun arabada tanışıp eve geldiklerini öğrenince iyice afalladı. Ben ise, bizi aldıkları odada gördüğüm bembeyaz çarşafların temizliği, odanın yerleşimine dalmış gitmiştim. Koca bir oda içinde iki küçük yer yatağı, mis çarşaflar, kenarları kanaviçe işli ve dantelli bembeyaz yastık kılıfları. Belki de babaannemin yaptığı gibi çivitlenmişlerdi, zira beyazlıkları gözümü kamaştırıyordu. O anda tek istediğim bu güzel şeylere kıvrılıp uyumaktı. Ama bizim gibi onlarda da misafir aç karnına uyutulmazdı. Hemen bir sofra hazırlandı, sohbet arası atıştırdık. Sonrasını anımsamıyorum.

Sabah uyandığımda son günlerde böylesine huzurlu uyumadığımı ve kendimi böylesine mutlu hissetmediğimi fark ettim. Nefis bir kahvaltı ve misafir görücülerle sohbet sonrası, Rıza bizi çevreyi görmemiz için dışarı çıkarttı. “Abla, anladığım kadarıyla sen eski şeyleri seviyorsun. Gelin önce size anneannemin evini göstereyim” dedi. Böylece ilk durak anneannenin evi oldu. İran kapalı bir kutudur, insan ilk bakışta her şeyi kavrayamaz. Vardık evin önüne. Sıradan yüksek bir duvar ve demir kapı. Zili çaldık, kapı açıldı. İki bina duvarı arasından bir bahçeye girdik. Çeşitli ağaçlar… Serde köylülük var ya, meyveyi dalından yemeyi severiz. Bu nedenle özellikle incir ağacı ilgimi çekti. Üzerinde balları damlamakta olan küçük incirler. Elimi uzatmaya çekiniyorum. Kocaman bir üzüm asması, altında güzel bir havuz. Vay anam vay! Karşıda bir ev ki, ev hani. Burası bir ev değil anıtsal miras. Aman Tanrım, bu ev nasıl tasvir edilir? Bilinene benzetme en verimli yoldur, lakin gel de bul benzetilecek bir şey. Muğla’nın Saburhane’sindeki ikiyüz yıllık Hatice ananın evi ya da Kula’daki avlu içi cennetleri gibi desem, hem benziyor hem benzemiyor.

Dert etmeyin bu evi anlatmak için bir yol bulacağım, ben yeterince anlatamasam da siz fotograflara bakınca zaten anlayacaksınız. Öncelikle sesimizi duyup merdivene doğru seğirtmekte olan o güzeller güzeli hatunu, Sıdıka anayı anlatayım. Minik çiçekli başörtüsünü saçlarının önünü açıkta bırakacak şekilde ensesinde bağlamış. Üzerinde robadan hafif büzgülü eteği diz üstünde zarif bir entari. Belli ki elde dikilmiş, belki de o zarif ellerde. Onun üzerinde siyah bir hırka, altında siyah pantolonumsu bir giysi. Evin genç kızı edasıyla bizi içeri buyur etti. Merdivenleri çıkıp sağdaki odaya varıp yerdeki minderlere kurulduk. Cam önündeki nişte semaver ve çay takımları. Tavşankanı çay bardaklara dolduruldu. Sevmeyince zor, lakin yine de hatır için içeceğim bu mis kokulu çayı. Sigarasız nasıl yudumlayacağım diye düşünürken, Rıza “Abla sigara içebilirsin” dedi. Devranın tanığı da cebinden bir sigara çıkarttı, karşılıklı tüttürerek sohbeti sürdürüyoruz. O’nun sigarası bitti. İzin çıktı ya benim her biten sigaram ateşini yenisine ödünç veriyor. Allahtan hava sıcak, kapı, pencere, cam ardına kadar açık. Her telden konuştuk. Bir türlü ayrılığı başaramadığım sigaraya gelip takıldı konu. O’na “Bakın siz yüz yaşın üzerindesiniz hala içiyorsunuz maşallah. Ben ise elliye varıyorum, demek ki bir süre daha içebilirim.” diyerek şaka yapayım dedim. “Ah kızım bilsen ben neler gördüm de içiyorum, senin neyin var?” dedi. Sustum… Suskuda yanıtını buldu, bilgece bir çözümle evi gezmemizi önerdi. Minderden adeta uçtum.

Giriş boşluğunun sağ ve solunda ikişer oda. Birincinin içinden geçilerek ikinciye varılıyor. Odaların bazısında ocak var. Doğalgaz kullanıldığından beri onlar da bu işlevsel bölümü evin süsü olarak kullanıyorlar. İçine vazoda yapma çiçekleri iliştirmişler. Yanında kitap dolapları. Farsça bilmediğim için ne olduklarını anlayamıyorum. Birinin kapağında Leonardo’nun Mona Lisa’sı var. Arkada bir orduyu besleyecek cinsten mutfak ve kilerler. Kilerin tavanına kuruması için asılmış altın sarısı üzümler. Onların yanından samanın toprakla sıkıştırılmasıyla dolgu yapılan merdivenle üst kata çıkılarak minik balkonlu odalara varılıyor. Üst kat bakımsız ve yıpratmış. Yüzyılın tanığının gücü ancak aşağıyı çekip çevirmeye yetiyor sanırım. Odalardan biri babasına kızıp Rus ellerine gidip de dönmeyen oğula aitmiş. Ana yüreği nasıl dayanır; onun sıcaklığından uzak, ona ait şeyleri görmeye. Odada bir sandık, bu sandığa eşyalarla birlikte anıları da saklanmış sanki Sıdıka ana. Her zaman hissedilip, görülmeyen duygular. Lovlanmış çatıda boş kuşluklar… Evin cam ve çerçeveleri eskidikçe değiştirilmiş, ama evi taşıyan ağaç sütunlar sapasağlam... Arkadaşımızın anlattığına göre bu ev büyük bir bahçe içindeymiş. Zamanla bu bahçe parça parça satılmış ve satılan yerlere modern binalar yapılmış. Böylece evin önünde küçük bir havuzlu bahçe kalmış. Çınarlar gibi uzun ömürlü bu güzeller güzeli insanı ve ilginç mimarili yaşam alanını görüp tanımanın mutluluğuyla oradan ayrıldık.

Sıdıka ananın yaşını hesaplayarak yürüyoruz. Ben seksen civarı diyorum, yüzün üstü çıkıyor. Evin yaşı ise ikiyüz civarı. Derken müzeye vardık. Kasabanın hamamını yenilerde müzeye çevirmişler. Yöresel kıyafetler, kap kacak, zanaatkarların temsili işlikleri, el ürünleri işler ve yaşamın eski kalıntıları sergileniyor. Güzel bir etnografya müzeciği burası. Biraz ileride bir cami varmış, görmek ister miymişiz. Ne demek görmek istemek, derhal. Bir kapıdan geçip ufak bir avluya, yuvarlak merdivenlerden çıkıp cami içine girdik. Birçok onarım geçirmesine rağmen, oldukça eski olduğu bir bakışta anlaşılıyor. Boya bezeme tavan ve sütunlarını görünce unuttuğum bir dosta rastlamış gibi oldum. Bu ne güzel bir rastlantı. Tavan ve taşıyıcı ağaç sütunlar rengarenk desenlenmiş. Renkler uçmuş ama desenler estetiğinden hiç birşey yitirmemiş. Yanımda üçayak yok, yerlerde yatıp yuvarlanarak fotograf çekmeye çalışıyor ama camide ibadet ve sohbet edenlerden çekiniyorum, onlarsa bana yer açıp düşüncemi boşa çıkararak beni utandırıyorlar.

Öğlen oluyor, acıkıyoruz. Binab’ın kebabı çok meşhurmuş. Rıza bize tattırmak istiyor. Lakin bugün bizde bayramın ilk günü olmasına rağmen İran’da ramazanın son günüymüş. Herkes oruçlu, her yer kapalı. Rıza’da yıllardır Türkiye’de yaşadığı için bu farkı unutmuş. Burada bulunan lüks bir otelde yemek buluyoruz. Et sevmeyen ben için bile gerçekten nefis bir lezzet.

Beni şaşırtan şeylerden biri de bu cami ile ilgili daha önce duyup da unuttuklarım ve onu görür görmez hemen anımsamam oldu. Aylar önce İran ile ilgili araştırma yaparken internette “farsca” diye bir sayfaya rastlamış ve düzenleyicisi sayın Kaan beye Tebriz civarı hakkında bilgi sormuştum. “Burada Bonab adlı bir kent vardır, yerlileri buraya Binab derler. Türkçe konuşurlar. Eski bir kenttir. Buranın ilginç bir mescidi vardır.” deyip caminin içini övmüştü. Bu haberi aldığıma sevinmiş, lakin bu zaman darlığında benim oralara gidebilmem olanaklı değil diye unutup gitmiştim.

Ah yollar, siz nelere kadirsiniz. Hiç hesapta kitapta yokken yanımıza bir Rıza kardeş düştü. Yetmedi yolumuz evine vardı. Yetmedi anneannesinin evine vardık. Yetmedi internette karşılaştığımız bir dostun unuttuğumuz bilgisini yolumuzun üzerinde bulduk.

Halen “olmaz” diyorum, bir türlü öğrenemiyorum yeryüzünde olmaz diye bir şey olmadığını. Biz her ne kadar olamaz desek de olacaklar oluverir ve bizi şaşkınlıktan şaşkınlığa düşürür.

Hani yazının başında diyordum ya yol(culuk) insanın ruh halini değiştirir diye. Kendimden bildiğim için söylüyorum. Aslında çekingen bir insanım. Gerekmedikçe konuşmam, zorunlu olmadıkça en yakınlarıma bile konuk olamam. Hani hastalık derecesinde olmasa da temiz bir yerde yaşamayı severim. Evimdeysem sabah uykusundan bir türlü kalkamam. Ama yollarda olunca hava aydınlanmadan gözümü açarım. Kaldığım yer temiz olsa iyi olur ya, olmasa da dayanabilirim. Yeni tanıdığım bir insanın daveti benim için en büyük mutluluktur; çünkü böylece yeni bir yer, yeni bir yaşama tanık olacaktırım. Şimdi ben aklı başında davranıp ilk kez gördüğüm bir insanın davetini kabul etmeyip onunla gitmeseydim. Nereden tanık olacaktım avlu içindeki bu konağa ve bu konaktaki asırlık çınara ve nasıl yaşayacaktım Binab’da geçirdiğimiz o güzel anları.

İstanbul, 24.02.2007 – Fatma Özdirek


Özgün halinde okumak ve fotografları izleyebilmek için lütfen linke tıklyınız.
http://fatmaozdirekiran.blogcu.com

Eski zamanlardan beri insanlar kendilerini özel hissetmek ve kendilerine yakışan, uyan kıyafetler diktirmek için hep terzileri tercih ettiler. Çünkü terzilerin işciliği her zaman özel, özenli, farklı ve değerliydi.
Laliz.biz'i özenle çalışan bir terziye benzetelim. Ama öyle bir terzi ki, size beklediğinizden fazlasını veren bir terzi.
Hayal edin, Dünyanın en kaliteli kumaşları, usta terzilerin el emeği ile sizler için yeni tasarımlarla buluşuyor ve eşsiz giysilere dönüşüyor.
Bir düşünün!!!

Sizin ölçülerinizi iyi analiz edip ve değerlerinizi sizi daha iyi anlamaya çalışıyoruz. Edindiğimiz bu bilgi ve değerler ışığında sizi en iyi şekilde temsil edecek çalışmalar ortaya koyuyoruz. Yani bir terzi titizliğinde, size en yakışan elbiseyi dikiyoruz.
İşte Laliz.biz ekibi bu felsefeyi kendisine yol edinmiş, gideceği yönü ve ulaşmak istediği noktayı bilen yenilikçi, tecrübeli, dinamik, lider, atak, sürekli gelişmelere açık, zamanın ruhunu taşıyan, tasarımlarına önem veren, kararlı ve hedef odaklı çalışan bireylerden oluşmaktadır.

evden eve nakliyat, evden eve, evdeneve kargo, evden eve kargo, evdeneve, nakliyat, kargo, taşımacılık, şehirlerarası evden eve nakliyat, ayazoğlu evden eve, ayazoğlu, rıfatoğlu evden eve, rıfatoğlu evdeneve, rıfatoğlu evdeneve

Lal Design, Lal Soft, Lal Host, yazılım hizmetleri, tasarım hizmetleri, web sitesi, hosting hizmetleri, ahmet kater, alan adı tescili ve tüm web sitesi çözümleri sunar. ayrıca e-bülten ebülten ve banner tasarımları yapar. flash sitelerini de unutmamak lazım. web sitesi deyince lal design ı tercih etmelisiniz. www.islertikirinda.com www.laldesign.net www.lalsoft.net www.lalhost.net www.laliz.biz www.lal.web.tr www.oburada.com arkadaşlık sitesi dating sitesi www.ilkbilensizolun.com haber portalı kurar, e-ticaret siteleri ve web sitesi yönetim panelleri kurar. web sitesi yönetim paneli www.laliz.biz sitesi altında. ayrıca haber portalları da inşa eden lal design ın yaptığı çalışmaları görmek için www.laldesign.net sitesini ziyaret ediniz. web reklamlarında da lal design internet hizmetleri yine yanınızda. web sitenize admin mi lazım, o zaman bizi arayın, yani lal design internet hizmetleri. lal design internet hizmetleri bir laliz.biz kuruluşudur. laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalhost.net yani lalhost.net lal host hosting hizmetleri windows ve linux tabanlı sunucuları ile yüksek hızlı güvenli hizmeti sizlere sunuyor. ayırca yine www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalsoft.net lalsoft.net lal soft müşterilkerine web tabanlı yazılım çözümleri sunar. yani www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubu tam teşekküllü web hizmetleri sunmanın gayreti ile yatırımlarına devam ediyor.

Tebriz'de Bayram Namazı Lal Design, Lal Soft, Lal Host, yazılım hizmetleri, tasarım hizmetleri, web sitesi, hosting hizmetleri, ahmet kater

Binab’dan akşama doğru ayrıldık. Rıza’nın ablası ile eniştesi otobüsle geç olur deyip, oruçlu oldukları halde bizi Tebriz’e getirdiler. İftar vakti çok yakındı, ısrarlarımıza rağmen onları yemeğe götüremedik. Ramazanın son yemeği, izninizle ailelerimizle olalım dediler.
Konak meydanında bir otel bulup odaya yerleşerek sırt çantalarından kurtulduk. Pirupak olmasa da idare eder cinsten. Günleri, saatleri, hatta dakikaları hesap ediyorum, bir türlü zaman yetmiyor istediğim yerleri görebilmek için. Bu saatte ancak İl Gülü (İlgoli, Sahgoli) gezilebilir. Arkadaşıma “Gidelim mi?” dedim. Yorgun olduğunu, gidemeyeceğini söyledi. Hay Allah, yorgunluk ne ola ki? Yola çıktım. Hava iyice kararmış, trafik yoğun, yine de taksi bulmak dert değil. Biraz dolaştım. Canciğere mi kıyamadım, tembellik mi ettim, yoksa karanlıkta mı çıkmak istemedim bilmiyorum, geri döndüm. Otelin yemek salonuna indik. Bodrumda küçük bir mekan. Yalnızca çocuklarıyla yemek yemekte olan iki aile var. Kadınların başında örtü yok, boyunlarına indirmişler. Biraz sonra anladık ki Ağrılı posta memurlarıymış. Devlet babanın lütfu yalnızca bayramda ödenmeyen yurtdışı çıkış fonundan yararlanıp komşu ülkeyi ziyarete gelmişler. Sohbet eşliğinde kebapları yiyip odalarımıza çekildik.
Sabah uyandım ki hava aydınlanmış, geç kalmışım. Kahrediyorum, bayram namazını kaçırdım diye. Burada bayram namazı nasıl kılınırın derdindeyim. Bu fırsatı kaçırdığıma üzülerek ilacımı içtim. On beş dakika sonra bir şeyler yemem gerek ki midem bulanmadan yürüyebileyim. Her yerde severim ya İran’da bir başkadır taze ekmek kokusu. Fırına gitmek için odadan fırladım. O da ne? Katlar arası cam kapılar kilitli. İteledim, kakaladım; açılacak gibi değil. Bağır çağır, yumrukla kimseye sesimi duyuramıyorum. Biraz sonra açlıktan tansiyonum düşüp kötüleşeceğimi biliyorum. On dakika uğraştan sonra bir deste anahtarla biri geldi. Kattan çıkmayı başardım. Bu kez otelin kapısı kitli. Otel görevlisi “Bu saatte kalkılır mı?!” der gibi bakıyor. Sonunda ana kapıyı da açtırmayı başarıp kendimi dışarı attım.
Meydanda bir gariplik var. Yollar trafiğe kapatılmış. Sokak ve cadde başlarında görevliler. Değişik bir kalabalık. İnsanlar koltuk altlarına sıkıştırdıkları sentetik, kumaş ve halı seccadeleri ellerinden tuttukları çocuklarıyla akın akın İmam Humeyni Caddesi boyunca ilerliyorlar. Bu görüntü dışarıya niye çıktığımı unutturuverdi, gidenlerin ardına düştüm. İran’da cadde, sokak ve döneller bizdeki gibi daracık değil, hallicedir. İmam Humeyni Caddesi de buranın en uzun ve geniş caddelerinden biri. Üzerinde Mescid-i Kabud ki ona mavi çinilerinden dolayı Mavi cami ya da Gök Mescit de denir ve Cuma mescidi bulunuyor. Konak meydanına birincisi yaklaşık iki, ikincisi dört kilometre uzaklıktadır. Kısa bir mesafe yürüdük ki erkekler seccadelerini yolun sağına soluna yayıp oturmaya başladılar. Kadınlar ve bazı erkekler ilerlemeye devam ediyorlar. Cuma mescidine doğru yolu yarıladığımızda artık İmam Humeyni Caddesinin namaz hazırlığındakilerce doldurulduğunu, kendisine burada yer bulamayanların yan sokaklarda bir seccadelik yer telaşında olduğunu şaşkınlıkla izliyor, bu görüntüleri fotografla en iyi nasıl anlatabilirim diye oradan oraya koşturuyorum. Sabah ışığı güzeldir, lakin caddenin bir kısmı gölgede. Bu görüntüyü anlatabilecek geniş açı çekimlerine olanak sağlamıyor.
Neden sonra anımsadım canciğerin otelde olduğunu. Telefona sarılıp “Hemen dışarı çık. Burada inanılmaz bir görüntü var. Gelip seni alacağım.” dedim. Zira onun bu insan kalabalığında beni bulması olası olmadığı gibi, daha sonra ben de O’nu unutabilirdim.
Yol boyunca belli aralıklarla su tankerleri duruyor. Tankerleri şadırvan örneği kurgulamışlar. Musluklarından şırıl şırıl sular akıyor. İhtiyacı olan abdestini alıyor, sıcaktan bunalan yüzünü gözünü yıkayıp serinliyor.
Oldukça sık aralıklarla da portatif yardım sandıklarını yerleştirmişler. Bunlara İran’ın hemen her yerinde rastlanır. Sabit olanların üzerinde genellikle can alıcı renkte bir gül resmi vardır ve ta uzaklardan görülür. Yanından geçenlerin çoğu boş geçmeyip, üç beş gönülden ne koparsa içine bırakıyorlar.
Aynı yolu bir kez de canciğerle arşınlamaya başladık. Çıldırmış gibi deklanşöre basıyoruz. Fotograf çeken çok da bizden başka kadın yok. Neden sonra görevlilerden biri fotograf çekmemize itiraz etti. Onu iknaya uğraşıyorum, nafile. O da baktı benden kurtuluş yok, kadınların tarafında çek bari dedi.
Bazı sokakları ana caddeden görünmesin diye kumaşlarla kapamışlar. Birine daldık. Adım atacak yer yok. Kadınlar da burada seccadelere oturmuş namaz vaktine kadar ya aralarında konuşuyor ya dua ediyor ya da hemen her yerdeki mikrofonlardan yayılan bayram hutbesini dinliyorlar.
Daha arkadaki sokaklara yöneldik. Kadın görevliler ise fotograf çekmemize engel olmuyor ama bizimle konuşmak istiyor, fotograftan alıkoyuyorlar. Baktım olacak gibi değil fotograf arsızlığına ara verip sohbete daldık.
Bizim oralardan bildiğim bayram namazının gündoğumunun ardından kırk beş dakika sonra iki rekat olarak erkekler tarafından kılındığıdır. Burada ise saat sekizden sonra ezan okundu, kadın erkek namaza durdu. Bir an öyle bir sessizlik oldu ki kentin kalp atışlarını duyabiliyordum. Rükuu ve secde sırasında giysilerden çıkan sesten başka, ilk şaşkınlıklarının ardından namaz kılanların arasında dolaşan çocukların sesleri hariç çıt yok. Kaç rekat namaz kılındı saymadım, lakin oldukça uzun sürdü. Namaz bitti, seccadesini koltuğunun altına sıkıştıran yanındakinin elini sıkarak bayramını kutladı.
Cemaat dağıldı. Aman Tanrım o ne dağılış. Yollarda ne kadar portatif alet edevat varsa yerlere dağıldı. İnsanlar akıyor ve sel gibi önüne kattığını alıp götürüyor. Yanımızdaki yaşlılardan biri yere düştü. Arkadaşım yere eğildi, zira yaşlı kadının düştüğü yerde demir ayaklı bir masa devrilmiş, onu kaldırmaya çalışıyor. Masayı yerinden oynatmak namümkün. Üstümüze basan geçiyor. Yaşlı kadını güçlükle kaldırdık. Bizi götüren ayaklarımız değil, basınç.
Kaynaklar Tebriz’in nüfusu bir buçuk milyona yakın diyor. İster inanın ister inanmayın, bana kalırsa nüfusun tamamına yakını buradaydı bugün. Ben böyle bir kalabalık görmedim, bir daha da görür müyüm bilmiyorum. Bunca yıldır yaşamı fotograflama derdindeyim, ama buradaki görüntüleri fotografa yansıtabildiğime inanmıyorum.
Kaldığımız otelden çok memnun değildik, daha iyisine geçmeyi düşünüyorduk. Dönüşte Kosan Otele rastladık. Girişi sıradan, fakat odalara bakınca çok beğendik. Yüksek tavanlı eski bir bina. Odalar düzenli ve temiz. Fiyat yüksek geldi ama Alain Delon’dan daha yakışıklı resepsiyon görevlisi bize ciddi bir indirim yaptı, otele yerleştik.
Bu kez Tuz Gölü civarını, özellikle Urumiye’yi görmeye kararlıyım. Resepsiyondaki bu zarif genç, inanılmaz düzgün bir Türkçe ile bize nasıl gideceğimizi tarif etti.
İstanbul, 07.03.2007 – Fatma Özdirek
Özgün halinde okuyup, fotografları izleyebilmek için:
http://fatmaozdirekiran.blogcu.com

Eski zamanlardan beri insanlar kendilerini özel hissetmek ve kendilerine yakışan, uyan kıyafetler diktirmek için hep terzileri tercih ettiler. Çünkü terzilerin işciliği her zaman özel, özenli, farklı ve değerliydi.
Laliz.biz'i özenle çalışan bir terziye benzetelim. Ama öyle bir terzi ki, size beklediğinizden fazlasını veren bir terzi.
Hayal edin, Dünyanın en kaliteli kumaşları, usta terzilerin el emeği ile sizler için yeni tasarımlarla buluşuyor ve eşsiz giysilere dönüşüyor.
Bir düşünün!!!

Sizin ölçülerinizi iyi analiz edip ve değerlerinizi sizi daha iyi anlamaya çalışıyoruz. Edindiğimiz bu bilgi ve değerler ışığında sizi en iyi şekilde temsil edecek çalışmalar ortaya koyuyoruz. Yani bir terzi titizliğinde, size en yakışan elbiseyi dikiyoruz.
İşte Laliz.biz ekibi bu felsefeyi kendisine yol edinmiş, gideceği yönü ve ulaşmak istediği noktayı bilen yenilikçi, tecrübeli, dinamik, lider, atak, sürekli gelişmelere açık, zamanın ruhunu taşıyan, tasarımlarına önem veren, kararlı ve hedef odaklı çalışan bireylerden oluşmaktadır.

evden eve nakliyat, evden eve, evdeneve kargo, evden eve kargo, evdeneve, nakliyat, kargo, taşımacılık, şehirlerarası evden eve nakliyat, ayazoğlu evden eve, ayazoğlu, rıfatoğlu evden eve, rıfatoğlu evdeneve, rıfatoğlu evdeneve

Lal Design, Lal Soft, Lal Host, yazılım hizmetleri, tasarım hizmetleri, web sitesi, hosting hizmetleri, ahmet kater, alan adı tescili ve tüm web sitesi çözümleri sunar. ayrıca e-bülten ebülten ve banner tasarımları yapar. flash sitelerini de unutmamak lazım. web sitesi deyince lal design ı tercih etmelisiniz. www.islertikirinda.com www.laldesign.net www.lalsoft.net www.lalhost.net www.laliz.biz www.lal.web.tr www.oburada.com arkadaşlık sitesi dating sitesi www.ilkbilensizolun.com haber portalı kurar, e-ticaret siteleri ve web sitesi yönetim panelleri kurar. web sitesi yönetim paneli www.laliz.biz sitesi altında. ayrıca haber portalları da inşa eden lal design ın yaptığı çalışmaları görmek için www.laldesign.net sitesini ziyaret ediniz. web reklamlarında da lal design internet hizmetleri yine yanınızda. web sitenize admin mi lazım, o zaman bizi arayın, yani lal design internet hizmetleri. lal design internet hizmetleri bir laliz.biz kuruluşudur. laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalhost.net yani lalhost.net lal host hosting hizmetleri windows ve linux tabanlı sunucuları ile yüksek hızlı güvenli hizmeti sizlere sunuyor. ayırca yine www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalsoft.net lalsoft.net lal soft müşterilkerine web tabanlı yazılım çözümleri sunar. yani www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubu tam teşekküllü web hizmetleri sunmanın gayreti ile yatırımlarına devam ediyor.

Kermanşah, Hamedan, Kum, Kaşhan... Lal Design, Lal Soft, Lal Host, yazılım hizmetleri, tasarım hizmetleri, web sitesi, hosting hizmetleri, ahmet kater

Otobüsün boş olması büyük bir şanstı. Zira on üç saatlik yoculuk böylesi rahatsız koltuklarda işkence halini alabilirdi.

Geceyarısı yeşillikler içindeki bir mola yerinde durduk. Canciğer uykuyu yeğledi, ben sigarayı. Kurnasız bir çeşmeden akmakta olan suyun sesini dinleyerek tüttürüyorum. Mecburi görev yerleri Kermanşah’a gitmekte olan genç doktorlar yanıma geldi. Konuşma belalımın zararları ile başladı, mecburi hizmetin zorluklarıyla sürdü, Türkiye İran yorumlarında otobüsün kornasıyla son buldu. Mecburi hizmet bizdeki gibi orada da bir sorundu. Konuştuğum gençler bizdeki durumu bilmiyordu, onlara göre Türkiye bir masal ülkesiydi.

Kuzeyi ve Hazar civarı hariç genellikle İran’da görüntüye çıplak dağlar hakimdir. Buna rağmen yerleşim yerlerinin yeşilliği insanı şaşırtır. Orman kıyımı açısından Dünya sıralamasında Türkiye gibi İran da başı çeken ülkelerdendir. Hal böyleyken nasıl oluyorsa kentler, kentlerdeki parklar, caddeler, sokaklar inanılaz bir yeşilliğe sahiptir.

Yine böyle gecenin koynunda daha da büyüyen mor dağlardan sonra Kermanşah’ın düzenli ve ağaçlı caddelerinden geçerek otobüs terminaline vardık. Taksi sürücüleri çantaları kapmış, abla götüreyip havasında; Farsça, Kürtçe seslenerek kapıda karşıladı bizi. Onlar ekmek parası, biz el yüz yıkamak derdinde. Temizlik faslından sonra soluklanıp günün planını gözden geçirirken İngilizce konuşan bir sürücü geldi. Sakin, temiz yüzlü, kardeşime benzer bir genç. Bisutun, Tag-ı Bostan ve Pave planımız için bir günlük taksiye ihtiyacımız olduğunu söyledik. 20.000 Tümen istedi. Pazarlıkla 13.000’e anlaştık. Onun İngilizcesi oldukça düzgün, benimki ise onunki kadar iyi olmadığı için yanlış anlama ihtimalini göze alarak 13.000 Tümeni önünde sayıp “Bu kadar ücrete anlaştık değil mi?” diyerek pantolonumun çok cebinden birine koydum. Çantalarımızı kaptık taksiye ilerliyoruz. Diğer sürücüler önümüzü kesti, gitmemize izin vermiyorlar. Biri bizi çekiştirerek bir büroya götürüp bir defter açtı. Defterdeki yazıları gösterip bir şeyler anlatıyor, bir türlü anlaşamıyoruz. Sürücümüz çekingen, biz şaşkın. Sıra sorunu olabilir mi, yoksa burada da Kamboçya gibi ören yerlerinin sürücüleri ayrı mı? gibi sorunlar kafamda dönüp duruyor. Sorunu anlayamadık ama biz anlaştığımız sürücüyle yola çıktık.

Tag-ı Bostan’a vardık. Terminale öylesine yakın ki neredeyse taksiye bindiğimizle indiğimiz bir oldu. Dağ oyularak oluşturulan iki takın içindeki ve hemen yanındaki rölyefleri rehber eşliğindeki bir Alman grupla birlikte izledik. Aynı yerde çevrede yapılan kazılardan bulunan sütun başları, heykeller de açık bir alanda yeralmakta. Yani burası bir açık hava müzesi. Bisutun’a gitmek için arabaya döndük.

Mağaralara merakımı bilen dost Asya’nın en büyük mağaralarından birinin Kermanşah’da olduğunu muştulamıştı. Araştırdığımda yaklaşık altmış kilometre uzakta Pave’de olduğunu ve Asya’nın içi su dolu en büyük mağaralarından biri ve aynı zamanda da İran’ın en uzun mağarası olduğunu öğrenmiş, görebilme heyecanına kapılmıştım. Sürümücüzle pazarlık yaparken, bizim için önemli olduğunu mutlaka onu da görmek istediğimizi söyleyerek anlaşmıştık. Bunun için sanırım bize çok yakınlarda bir şelale ve mağara olduğunu görmek isteyip istemediğimizi sordu. Nasıl görmek istemezdik. İki üç dakika sonra oradaydık. Yani Tag-ı Bestan’a birkaç yüz metre uzaklıkta. Modern bir şekilde düzenlenmiş kent izleme mekanına arabayı park ettik. Sürücümüz de bizimle birlikte şelale ve mağaraya geldi. Boz dağlardan şırıl şırıl akmakta olan şelale basamaklar oluşturularak izleme mekanına yönlendirilmiş. Kermanşah’ı suyun sesiyle izliyoruz. Mağaranın gizemi, kentin sere serpe önümüzde uzanışı ve ziyaretçilerin devinimlerine dalmışım. Genç bir grup geldi. Mağara ağzında sırt çantalarını indirip teknik ekipmanlarını kuşandı. Ya kaya tırmanışı yapacak ya da mağara geçişi. Bulunduğum yeri ve zamanı unutmuş, gençlerin hareketlerine dalmıştım ki sürücümüz “Geç oluyor, gidelim…” dedi de kendime geldim. Gençlerle tanışmadık, konuşmadık. Bir gülümseme birimizin dilinden anladığımızın işareti oldu. Dik yokuşu çıktığımız gibi bir solukta indik. Ayrılık buysa oradan ayrıldık.

Arabaya bindik Bisutun’a doğru yol alıyoruz. Sürücümüz evini aramak için telefonumuzu istedi, canciğer verdi. Telefon konuşmasından sonra “Ben sizi götüremem.” dedi. “Neden, biz sizinle öyle anlaşmamış mıydık?” dedim. “Uzağa gidemem” dedi. Pek sakin biri sayılmam, yine de gezide kolayca iflas etmez sinirlerim. Herhalde bir yanlış anlaşılma var diye düşünüp sözcüklerin üzerine basarak “Kardeş ama biz seninle terminalde şuralara şu ücrete gideceğiz diye anlaşmadık mı? Şimdi niye vazgeçiyorsun. Biz burada nasıl araba bulacağız? Bize zaman kaybettiriyorsun, yetmez gibi sözünden dönüyorsun.” dedim. “Ben yalan söylemem Müslümanım, Kürdüm, dürüstüm. Benim paramı verin.” diyor. “İşini yarım yapanın parası bizde verilmez, sana ne kadar para vereceğiz. Birlikte gittiğimiz üç en fazla dört beş kilometre. Sana paranı versek, biz nereden taksi bulacağız?” dedim. Böylece girdik mi bir söz kavgasına. O diyor ben gidemem, ben diyorum biz böyle anlaştık sen anlaşmayı bozdun ben para vermem. Sonunda baktık çözüm yok. “O zaman bizi turizm polisine götüreceksin, derdimizi onlara anlatıp çözüm bulacağız.” dedim. “Burada turizm polisi yok” dedi. “Peki o zaman polis karakoluna götüreceksin bizi.”. Baktı olacak gibi değil, yol üzerindeki iki trafik polisinin yanında durdu, arabadan indik. “Buyurun size polis” dedi. Polise derdimizi anlatacağız, lakin adamcağızlar Farça’dan başka dil, biz Farça bilmez. Sürücümüz sorunumuzu polise anlatıyor biz dinliyoruz, bir şey anlamadan. Arada da Arapça ve Farça’dan dilimize geçen sözleri yakalayıp yalan söylediğini düşünerek müdahale ediyoruz. Kent girişinde bir kavşakta oluyor bunlar. Bizim bağırıp çağırışımıza yanımız yöremiz insanla doldu. Bunlardan biri Azeri. Onun yardımıyla polisin dediklerini anlayabildik. O da, sizinle iki saat geçirmiş verin parasını gitsin bu adam siz başka birini bulun diyordu. Yani söyledikleri benim için soruna çözüm getirmiyordu. Bir günlük yaklaşık yüz otuz kilometre karşılığı tur için anlaştığımız 13.000 Tümen yerine, sürücümüze 4.000 Tümen’i iki saat ve yaklaşık beş kilometre için verecektik. Açıkçası içime hiç sinmiyordu. Ona emekleri karşılığı en fazla 2.000 Tümen veririm dedim. Başka çaresi olmadığı için kabul etti. Sürücümüzün Türkçe konuşmuyordu, fakat anladığını canciğerle konuşmalarımız sonunda bana söylediklerinden tahmin etmiştim. Parayı verdim ve Türkçe “Buradaki para değerini bilmiyorum, eğer emeğinden fazla aldıysan haram olsun.” dedim. Çıldırdı birden ve üzerime yürüyüp sol kolumu sertçe tuttu, diğer eli havada vurdu vuracak; kaba kuvvetinin yanıtını tekme olarak alıyordu ki polis de onu diğer kolundan çekip sarsmaya başladı.

Canciğer korkudan şaşkın, ben kızgın arabalara yöneldik. Azerice bilen arkadaş da bize yardım etme derdinde. Tanıştık, “Mohsin”miş adı. Güzel, dayımın adı da Muhsin, unutmam böylece. Ona garaja nereden araba bulabileceğimizi sorduk. “Ben sizi götüreyim” dedi. “Olmaz siz tarif edin biz gideriz.” dedik. Garajdan nereye gideceğimizi sordu, “Bisutun’a” dedik. Sonra zaman kazanmak için bulunduğumuz yerden bir taksi bulup gitmeye karar verdik, o da bizimle geldi.

Bizim söylencelerimizde Ferhat’ın deldiği Şahinkaya’yı yıllar önce görmüş, Nev-i’nin “Ferhad’a öz vücudu dağlarca hail idi / Yoksa değildi aciz ol Bisutun elinden” dediği Bisutun’u nihayet görebilecektim. Yol üzerinde mor dağlar sıralandıkça heyecanım kızgınlığımı unutturdu. Hem Mohsin ile söyleşiyor hem de yol alıyoruz. Sonunda geldik dağın yanına. Arabadan indik, bir yokuşu tırmandık, vardık rölyef ve yazılarla bezeli bir duvarın yamacına. Rölyefleri tam çözemesek de yorumluyorduk birikimimizce, lakin yazıları anlamak mümkün değil. “Mohsin, Darius ne demiş bu yazıtlarda?” dedim. “Yalan danışmayın, dürüstgar olun… demiş” dedi. “Ah Mohsin ah… O demiş de biz uygulamış mıyız?” dedim. Üzgün baktı, sanki biraz önceki tartışma onun suçuymuş gibi. Biraz ileride Herkül gücünün simgeleriyle bir kayanın yamacında oturmuş bizi izliyordu.

Dönüşe geçtik. Sağ yanımızda düzenli çam ağaçlarının hemen ardındaki Bisutun dağı bulutlardan süzülen ışığın renk oyunlarıyla daha bir görkemli. Hemen altındaki oyuntuyu uzak olmasına rağmen seçebiliyor, acaba bu mu Ferhat’ın aşk nişanesi diye düşünüyorum. Sürücümüze “Biraz yavaşlar mısınız? Birkaç kare çekeyim” dedim. Beni oraya götüreceğini söyledi. Arabanın gittiğince gittik, yanına ulaşmak zaman alacaktı. Çamların arkasına saklandı nişane.

“Ahlatın sapı, üzümün / çöpü ayıklandı. Yeniden göç / eylenildi Bisütun’a. Ferhad’ın / külüngü sürçtü; Şirin’i gören / olmadı bir daha!” diyordu ya şair Hüseyin Atabaş ben de görmedim, göçtüm…

Garaja döndük. Bu sürücümüz de sizi dağın yanına götürdüm diye anlaştığımızdan fazla para istedi, oysa gittiği yol beş yüz metreyi geçmezdi. Anlaşılan burada şoförlerle yapılan anlaşma pek işe yaramıyordu. Bu yeni gerginlik, taksi yerine yerel araçlara yönelmemizi sağladı.

Kengaver’deki Anahita Tapınağı’na gidecektik. Minibüsle gitmeyi seçtik. Mohsin de bizimle gelmek istedi. “Ne o Mohsin, senin işin yok mu?” dedik. “Var ama önemli değil, ben de oraları görmüş olurum.” dedi. Hay Allah! “Sen ne iş yapıyorsun?” dedim. “Kaçakçıyım. Şu dağların ardından Irak’a, bizim oralardan Türkiye’ye mal getirip götürürüm.” dedi. “Senin atın var mı?” dedim, şaşkın baktı. “Mohsin ben bir film gördüm, bu dağlardan Irak’a yapılan kaçakçılık üzerinden bir öykü anlatıyordu, sen bilir misin bu filmi?” dedim. “Yok!” dedi. Ah Mohsin ah! Kengaver’e doğru minibüste Sarhoş Atlar Zamanı’nda düşüncelerle yol alıyorum. Yağmur başladı. Araba bozuldu. İndik arabadan. Otoyol önümüzde yükselerek uzamakta ve bir tepenin ardında kaybolmakta. Omzumuz, elimiz, kolumuz, göğsümüz çanta. Mohsin yardım etmek istiyor, zorla canciğerin büyük, benim küçük çantamı kaptı. Tepenin ardında karşımıza ne çıkacağını, ne kadar yürüyeceğimizi bilmeden ilerliyoruz. Geçen arabalar dolu. Tepeye varmadan aracımız tamir olmuş geldi. Arabaya bindik yağmur dindi. Kengaver’e yarım saat sonra vardık.

Tapınak girişinde bilet, Mohsin bize yardım etti diye onunkini de itirazına rağmen aldık. Koca bir ören yeri. Hava bir yağıp bir açıyor. Çantalarımızın bir kısmı Mohsin’de hızla dolaşıyoruz. Anlaşıldığı kadarıyla kazı çalışmaları var. Fakat şu anda bize katılan çocuklarla bizden başka kimsecikler yok ortada. Tapınaktan günümüze kalan duvarlar ve birkaç kırık sütün. Yine de zamanındaki ihtişamını bunlardan anlamak mümkün.

Çevrede görülecek pek çok ören yeri olmasına rağmen zamansızlıktan Hamedan’a yöneldik. Bir taksi ile merkeze, oradan da dolmuşla Hamedan’a vardık. Öyle bir yağmur yağıyor ki anlatılır gibi değil. Kısa da olsa bizde yağmurluk var, ama Mohsin’in suyu çıktı. Ona “Sen işine git, biz gideriz, bizimle yorulma.” diyoruz. “Yok ben de sizinle geleyim.” diyor. Hay Allah! “Sağol, seninle işimiz kolaylaşıyor, gel gelmesine de nereye kadar?”. “İstanbul’a kadar gelirem.” diyor. Şaka yapıyor, burada ayrılır diye düşünüyoruz.

Mohsin’in önerisiyle Ebu Ali Sina Üniversite kampüsünün yanından geçerek beş kilometre uzaktaki Elevend dağının kayalıkları üzerine kazınmış Genç Name yazıtına gittik. Hemen yakınında bir şelale. Müthiş kalabalık ziyaretçi grupları. Çevrede mısır, bakla ve meyve kurularını haşlayıp satanlar. Renkli bir ortam, bir de yağmur dursa, keyfimize diyecek olmayacak.

Kent merkezine döndük. Bu arada fotograf makinesinin hafıza kartları doldu, pili bitti bitecek. Hemen bir çözüm bulmam gerek. Hava da kararmak üzere. Ünlü tabip ve filozof Ebu Ali Sina, yani bizim bildiğimiz adıyla İbni Sina’nın anıt mezarının üstünde müthiş bir sıralanışla kuş sürüleri devinim halinde dönüp durmakta. Çaresiz birkaç fotograf silerek yerine bunları kaydetmeye çalışmaktayım. İçine girmedik, geç kalmışız. Biraz ileride filozof, mistik rubaiyatcı Baba Tahir’in anıt mezarı, o da kapanmak üzere. Neyse ki içini görebildik. Bu ülkede yüzyıllar öncesi yitirilmiş kadim insanların mezarlarını ziyarette onların nasıl yaşatıldıklarını gördükçe açıkçası şaşırıp kalıyorum. Kıskançlıkla gönenmiyorum desem yalan olur.

Sağanak yağmur altında Hamedan’ın pek çok caddesini arşınlayıp CD kaydı yaptıracak bir mekan arıyoruz. Neden sonra bulduk. Kayıt için beklerken fark ettim dün akşamdan beri aç olduğumuzu. Ben bu kayıtları beklemek zorundayım, zira biraz sonra dükkanlar kapanacak, ama arkadaşlarımın beklemesine gerek yok. Canciğere “Siz Mohsin ile gidip bir şeyler yiyin.” dedim. Anlamlı şekilde gülerek “Hayır, üşüyorum. Burası sıcak burada bekleyelim.” dedi. Uygun bir zamanda da “Yahu bunu öyle rahat söylüyorsun ki bilmeyen Mohsin’i bizim yüzyıllık arkadaşımız sanır.” dedi. Kısaca bana sen ne çatlaksın demek istedi; haklıydı.

İşimiz bitti dolaşarak bir meydana vardık. Hamedan düzenli bir şehir, parkları, caddeleri, şehri süsleyen heykelleriyle bir Avrupa kentini andırıyor. Bu meydan öylesine düzenli ki Paris’in bilmem hangi meydanındaymışsınız hissi veriyor insana. Meydanın ortasında ışıklandırılmış rölyeflerle süslü bir anıt, meydanı çevreleyen binaların mimarisi ve caddelerin düzen ve güzelliğini safranlı cüce kebaplarımızı yiyerek izledik. Çıkıp otobüs terminaline doğru yürüdük. Baktık yol çok zaman alacak yağmur da var, dolmuşa atladık. Bir ailenin seyahate gidişini gösteren bir heykelin önünde indik. Merdivenlerden çıkıp terminal binasına girdik. Sıradan bir yapı değil burası, bir havaalanı terminalini aratmayacak kadar modern ve bir o kadar da zarif bina. Hamedan’a otobüsü Mohsin sordu. Biz de bu arada Mohsin’den nasıl ayrılacağımızı, açıkçası nasıl kurtulacağımızı düşünüyoruz. Bizi rahatsız ettiği yok, fakat biz nereye gidersek o da bizimle gelmeye kararlı görünüyor, bu da olası değil. Bir şekilde kırmadan nasıl ayrılırız? Bize yardım ediyor diye bindiğimiz arabalarda ona para ödetmemeye çalışıyorduk. Burada eğer onun parasını ödemezsek durumu anlar gelmez diye düşündük. Biletleri alırken ben iki kişi parası verdim. Mohsin yanlış anladığımı sanıp “Abla 6.300 Tümen” dedi. “Biliyorum, bu bizimki” dedim. Mohsincik “Ben sizi rahatsız ettim.” deyip adeta ruh gibi uçtu gitti, saniyeler içinde kayboldu. Ne rahatsızlığı sen bizim hayatımızı kolaylaştırdın deyip, teşekkür edememişken; arkasından bakakaldık. Adeta elim, kolum, dizim çözüldü. Düşündükçe de bana koydu ağladım, ağlayacağım, gözümdeki yaşları zor tutuyorum. Nasıl olur bu kadar yardımından sonra ondan bir teşekkürsüz ayrılmak?

Terminalin içindeki panoları izleyerek bu sıkıntıyı atmaya çalışıyoruz. Görünen o ki Hamedan oldukça ilginç bir yer. Günlerce burada kalınsa mağaraları, şelaleleri, antik bölgeleri gezmekle bitirilmez. Lakin artık yapılacak bir şey yok, biz Kum kenti için bileti almış biraz sonra kalkacak otobüsün hareket saatini bekliyoruz. Kum’a direkt otobüs de bu saatte olmadığı için aktarma yapacağız.

Üç saatlik bir yolculukla aktarma mekanı Erak’a gece yarısı saat ikide vardık. Geriye kaldı bir o kadar yol. Kavşakta üç taksi var. Şoförler bizi görünce koşturdu. Artık taksi pazarlığından ağzımız yandığı için taksi istemiyoruz, dolmuşla gideceğiz. Dolmuşa oturduk, bekle bekle bizden başka yolcu yok. Nice sonra bir otobüs iki yolcu daha getirdi. Hareket ettik. Bakü’lü çiftçi yoldaşlar bunlar. Hz. Mansume’yi ziyarete Kum’a gitmekteler. Eh bizim amaç da aynı olunca ve dil sorunu da olmayınca, sohbet koyulaştı. Saat dörtte Kum’a vardık. Türbenin yanında indik. Saat sanki sabahın dördü değil de işe gitme zamanı, her yer hıncahınç dolu ve devinim halinde. Birkaç otele baktık, yer yok. Sokaklardaki araba içleri, çadırlar, hatta her kuytuda insanlar yatak-yorgan uyuyor. Anladık ki burada yatacak yer bulmak olası değil. Çantaları bir otele bırakıp dolaşmaya karar verdik.

Hz. Mansume’nin türbesi çok büyük bir cami içinde. Bu mekana dört ana kapıdan girilebiliyor. İçeri girmek için çador gerek, her girişte mevcut. Canciğeri atalarının mekanında yabancıdan saymıyorlar, sarındı girdi. Bende bir gariplik var, yüzüme bakan el muamelesi yapıyor. Yetmez gibi fotograf makine ve çantası nedeniyle sarınmam da kar etmiyor, “Harici” deyip içeri almıyorlar. Yine de bir punduna getirip içeri girmeyi başardım. İçerisi ana baba günü. Kuran okuyan, dua eden, yalvaran, yakaran, ağlayan, inleyen, kapıya, eşiğe, duvara yüz sürüp öpenler… İnanılmaz bir atmosfer. Ben bile mezara dokunmanın büyüsüne kapılıp, ezilmeyi göze aldım. Canciğerle bazen birbirimizi kaybediyoruz. O benim gibi sadece gezip görmüyor, ibadetini de yapıyor. Onunla buluşmak için kapıda bekliyorum. Vakit öğleye yaklaştı. Bir de baktım bizim Mohsin. Nasıl sevindiğimi anlatamam. Yüzlerce insanın hıncahınç dolaştığı bu mekanda Mohsin’e rastlamak inanılır değildi. Yahu bu adam ermiş miydi neydi? Böylece ona teşekkür etme fırsatı bulduk. Artık rahatlamıştık. Göksel güçlere şükrettim. Bize ne yapacağımızı sordu, Cemkeran’a gideceğimizi söyledik. “Hadi beraber gidelim.” dedi. Artık bu işi uzatmak istemiyorduk. “Sağol, bizim burada biraz işimiz var sonra gideceğiz.” diyerek vedalaştık.

Öğleye doğru şehir merkezine altı kilometre uzaktaki Kutsal Cemkeran camisine bir otobüsle gittik. Devasa bir avlu içinde. Bina ve çevresinde hummalı bir yenileme, genişletme çalışması var. Mezarları göremedik, zira bu camide kadınlar alt katta, erkekler üst katta ibadet ediyor. Yine otobüsle Hz. Mansume’ye döndük. Cuma namazı sonrası bir kez daha ziyaret etmeyi düşünerek çevrede zaman geçirdik. Hastalar, sakatlar cami yakınında bekliyorlar, ziyaretin dertlerine çare bulacağını düşündükleri için ülkenin her yanından onca yolu göze alıp gelmişler. Bize de “Burada dilekler dualar mutlaka gerçekleşir. Bizim en büyük ibadetgahımız İmam Reza ile Hz. Mansume’dir, aman ha dilekte bulunmayı ihmal etmeyesiniz.” diyorlar. İtiraf edeyim ki ben bile göle maya çalıyorum.

Hz. Mansume ve Kutsal Cemkeran Ehli Beyt dostlarının ziyaretçi akınına uğrarmış ve Kum kentinde üç yüzden fazla imamzadenin türbesi varmış. Biz de güzel bir rastlantı olarak Şeker Bayramı ertesinde burada olduğumuz için bu müthiş kalabalığa rastlamışız.

Otelden çantalarımızı aldık, taksi çağırdılar ama uzun bir süre gelmeyince umudu kesip yola çıkıp biriyle minibüs terminaline gitmek için anlaştık. Terminale gelince yol uzunmuş deyip fazla ücret istedi. Böylece yeni bir tartışma başladı, siz gideceğiniz yolun hesabını önceden bilmiyor musunuz diye. Anladık ki burada taksilerle pazarlık böyle olacak. Anlaştığımız parayı verdik, söylenerek gitti.

Minibüse bindik. Muavin benden Beş yüz Tümen istiyormuş, ben kızgınım ya beş bin anlıyorum. “Ne o bizi Şiraz’a mı götüreceksin?” diye kızıyorum. Canciğer uyardı da aklım başıma geldi. İki saat sonra Kaşhan’daydık.

Burada gecelemeyi düşünüyorduk. Çantalardan kurtulup kenti gezmek istiyoruz. Saat on altı otuz. Bulunduğumuz yerde bir otel iki misafirhane var. Misafirhanelerden biri kapalı. Otele baktık 27 Dolar. Diğer misafirhaneye gittik 6 Dolar. Odada iki yataktan başka bir şey yok, burada kalmaya razıyız fakat işletmeci Türk olduğumuzu öğrenince başladı “Hımm.. Apo… Siz Türkler…” falan filan demeye. Bana kalsa derdim değil, kalacağım, lakin canciğer öyle ürktü ki tutturdu ben burada kalmam diye. Hay Allah şimdi ne yapacağız? Dert etme sorun olmaz burada kalalım diyorum ama o Nuh diyor peygamber demeyip, hemen buradan gidelim diyor. Anlaşılan bu gezi zorlaşacak. Ah canciğer olur mu pireye kızıp yorgan yapmak diye düşünerek ilerlerken kapalı olan misafirhanenin yanından geçiyorduk ki açılmış. Girip fiyat sorduk. 16 Dolar istedi. Odalar berbat. Zaten canciğeri de ikna etmek zor.

Hepimizin korkuları var; canciğerin korkusu karşılaşılan sorunlar, benimkisi gezide boşa kaybedilecek dakikalar. Anlaşıldı ki Kermanşah gibi Kaşhan’da da kalamayacağız. Bize İsfahan yolu göründü. Fakat buraya gelir gelmez çevre beni öylesine büyüledi ki burayı görmeden gitmek olur şey değil. Eski doku adeta kumdan kaleleri andırıyor, mutlaka ama mutlaka görmeliyim. Havanın kararmasına bir saat gibi bir zaman var. Canciğere hava kararmadan ben buradan ayrılmam, görebildiğimce görmek isterim dedim. Gönülsüzce bana katıldı. Bir işlik sahibine rica minnet çantaları emanet ettik. Daldık şehrin kalbi kapalı çarşısına. Biraz daha fazla görebilme açlığıyla koşturuyorum. Canciğer bana yetişmekte zorlanıyor. İşliklerin tamamına yakını kapalı, böylelikle çarşıyı dehlizlerine kadar görüyoruz. Bu durumda tamamını görmeden dışarı çıkmak olmaz. İçimde de sevgiliyi en yakınına beğendirememiş olmanın burukluğu. Ah diyorum bir de benim gözümle bakabilse ve yine diyorum ki böyle bakabilmek için zamana ihtiyacı var. Bir Azeri kahvesine rastladık. “Bir kahve içersek kendimize geliriz.” dedim. Kahve yokmuş, çay ile idare ettik. Kahvenin ortasında bir havuz, doğal gazla yakılan şamdanlar, merdivenlerle çıkılıp oturulan sedirler, müthiş bir nargile kokusu, Nuh nebiden kalma olduğu izlenimi veren dolaplar, masalar, nargileler… Çay gerçekten iyi geldi, ikimiz de sakinleştik. Çarşı kapanırken kendimizi dışarı attık. Gökyüzü parlament mavisine bulanırken çevredeki camilere girip çıkıyorduk. Masmavi kubbeler ve rüzgar kuleleri gökyüzünün mavisi ile büyülü mekana dönüşüyordu. Bir camiye girdik ki cami mi tapınak mı belli değil. Bahçesindeki havuzun içinde at heykeli, namaz mekanı Hz. Ali, Hz. Hüseyin resimleri ve kullandıkları gürz, kılıç, kalkan, adını bilmediğim eşyalarla bezeli. Benim titrek ellerimde makinenin 1600 asası bile çekime elvermiyor.

Ah zaman, ah hayat öylesine hızlı geçip gidiyorsun ki seni durdurmak ne mümkün. Bir saat kalması için rica ettiğimiz çantaları nerede ise iki saat sonra almaya gidebildik. Sağ olsunlar, dükkanı kapatmayıp bizi beklemişler. “Bu saatte İsfahan’a otobüs bulamazsınız.” dediler. Canciğerin durumunu bildiğim için “Olamaz, gitmek zorundayız.” dedim. Onları yeni bir zahmete soktuk. Birkaç yere telefon edip araç sordular. Neyse ki birkaç dakika sonra kalkacak bir otobüs varmış, hemen bir taksiye atlayıp ona yetiştik.

Bu kez otobüsümüz oldukça lüks. Rahat koltuklara yerleştiğimizde kırk sekiz saatlik uykusuzluğa yenildik.

İstanbul, 26.03.2007 – Fatma Özdirek

Özgün halinde okuyup, fotografları izleyebilmek için;
http://fatmaozdirekiran.blogcu.com

Eski zamanlardan beri insanlar kendilerini özel hissetmek ve kendilerine yakışan, uyan kıyafetler diktirmek için hep terzileri tercih ettiler. Çünkü terzilerin işciliği her zaman özel, özenli, farklı ve değerliydi.
Laliz.biz'i özenle çalışan bir terziye benzetelim. Ama öyle bir terzi ki, size beklediğinizden fazlasını veren bir terzi.
Hayal edin, Dünyanın en kaliteli kumaşları, usta terzilerin el emeği ile sizler için yeni tasarımlarla buluşuyor ve eşsiz giysilere dönüşüyor.
Bir düşünün!!!

Sizin ölçülerinizi iyi analiz edip ve değerlerinizi sizi daha iyi anlamaya çalışıyoruz. Edindiğimiz bu bilgi ve değerler ışığında sizi en iyi şekilde temsil edecek çalışmalar ortaya koyuyoruz. Yani bir terzi titizliğinde, size en yakışan elbiseyi dikiyoruz.
İşte Laliz.biz ekibi bu felsefeyi kendisine yol edinmiş, gideceği yönü ve ulaşmak istediği noktayı bilen yenilikçi, tecrübeli, dinamik, lider, atak, sürekli gelişmelere açık, zamanın ruhunu taşıyan, tasarımlarına önem veren, kararlı ve hedef odaklı çalışan bireylerden oluşmaktadır.

evden eve nakliyat, evden eve, evdeneve kargo, evden eve kargo, evdeneve, nakliyat, kargo, taşımacılık, şehirlerarası evden eve nakliyat, ayazoğlu evden eve, ayazoğlu, rıfatoğlu evden eve, rıfatoğlu evdeneve, rıfatoğlu evdeneve

Lal Design, Lal Soft, Lal Host, yazılım hizmetleri, tasarım hizmetleri, web sitesi, hosting hizmetleri, ahmet kater, alan adı tescili ve tüm web sitesi çözümleri sunar. ayrıca e-bülten ebülten ve banner tasarımları yapar. flash sitelerini de unutmamak lazım. web sitesi deyince lal design ı tercih etmelisiniz. www.islertikirinda.com www.laldesign.net www.lalsoft.net www.lalhost.net www.laliz.biz www.lal.web.tr www.oburada.com arkadaşlık sitesi dating sitesi www.ilkbilensizolun.com haber portalı kurar, e-ticaret siteleri ve web sitesi yönetim panelleri kurar. web sitesi yönetim paneli www.laliz.biz sitesi altında. ayrıca haber portalları da inşa eden lal design ın yaptığı çalışmaları görmek için www.laldesign.net sitesini ziyaret ediniz. web reklamlarında da lal design internet hizmetleri yine yanınızda. web sitenize admin mi lazım, o zaman bizi arayın, yani lal design internet hizmetleri. lal design internet hizmetleri bir laliz.biz kuruluşudur. laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalhost.net yani lalhost.net lal host hosting hizmetleri windows ve linux tabanlı sunucuları ile yüksek hızlı güvenli hizmeti sizlere sunuyor. ayırca yine www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalsoft.net lalsoft.net lal soft müşterilkerine web tabanlı yazılım çözümleri sunar. yani www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubu tam teşekküllü web hizmetleri sunmanın gayreti ile yatırımlarına devam ediyor.